Biten bir ilişki üzerinden kişilik bozukluklarını ele alalım (hemen herkes de EN AZ BİR kişilik bozukluğu vardır. Bunlar ; Narsistik, şizoid, bağımlı, borderline kişilik bozukluklarıdır.
İlişki bittikten sonra narsist birey : “aman ben daha yakışıklı/güzelim daha iyisini bulurum” veya “spor yapıcam six pack çıkarıcam, daha güzel/yakışıklı bir sevgili bulucam, beni kaybettiği için acı çekicek”.
Narsist partner, onun her şeyi yapmaya hakkı vardır. O, size her şeyi yapabilir ama sizin ona en ufak bir söz söyleme hakkınız bile yoktur. Haksızlığını belirttiğinizde öfkeden yerinde duramaz. Terk etmesi, aldatması sizin suçunuzdur.Terk ettikten sonra hakkı varmış gibi hayatınıza tekrar girmeye çalışır. O istediğiyle birlikte olur ama sizin yalnızlıktan ölmeniz gerektiğini düşünür. Hayatınıza birisini aldığınızda hakkı varmış gibi öfkesini size belli etmeye çalışır. Çünkü o mükemmeldir, unutulmaması gerekir.
İlişki bitiminde bağımlı kişilik bozukluğu olan birey; Uyuşturucu, alkol, yemek veya başka bir bağımlılık üzerinden ilişki boşluğunu doldurmaya çalışır, genelde kısa-uzun dönem bir depresyon sonrasında süreci atlatır.
İlişki bitiminde borderline (sınırda) kişilik bozukluğu olan birey; “kapısında yatarım beni içeri almak zorunda kalır, barışız, beraber yaşlanıcaz” veya “Allah onun belasını versin 100 metre yanıma yaklaşırsa polise haber vericem” der. Özetle ya hep ya hiç ‘sınırlarında’ gezer.
İlişki bitiminde Şizoid kişilik bozukluğu olan birey “ne ilişki mi bitmiş? Nolmuş yani bittiyse” veya “tamam güzel bir aşk yaşamış olabiliriz ama bittiyse bitmiştir abi, salla onu” gibi cümlelerle kendini ifade etse de gerçek duygularını size yansıtmaz, en kolay atlatan gruptur.
Aslında kişilik bozukluklarımız bizim hayatta ki sorunlarla yüzleşme ve savunma biçimimizi net bir şekilde ortaya koyar ve ister istemez buna göre davranırız. Türkiye toplumunda minimanize etsek bile ‘en az bir kişilik bozukluğu olan kişiler’ %90-95 aralığındadır.
Bunun sebebi de aslında ‘kendimizi gerçekleştiremeyen’ bir toplum yapısına sahip olmamızdır. Oysa insan deneye-yanıla kendini bulan bir canlıdır. Türkiye de kişi kendini ararken; saçını maviye boyamak, çok sarhoş olmak veya pearcing takmak gibi şeyler mobyinge dönüşebiyor.
Ama büyük resmi gördüğümüzde gözlemlediğim hiç bir toplumda kişilik bozukluğu oranı %50’nin altında değildir diye tahmin ediyorum. Baskıcı toplumlarda bu oranın yükselmesinin sebebi ‘kendiliğimizi’ oluştururken baskılarla farklı yönlere evrilmemiz.
Yorumlar
Yorum Gönder