Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kalıplar

 "İnsanları bir kalıba sokma " nidası yersiz bir hümanizm propagandasıdır.  İnsanı diğer insandan ayıran kalıplarıdır. Kalıplar olmasa hayvandan bir farkımız olmaz. Benliğimiz olmaz. Benlik demek davranış kalıpları demektir. Kalıplar olmasa kendini diğer insandan ayıramazsınız.  Yersiz romantizm propagandaları yapmak yerine kişiliğin yapısal yerine yapısal kuramına bakınız kalıbını sevdiklerim.

Anne olmak mı yoksa Baba olmak mı zor?

 Anne olmak kolay ancak baba olmak zordur. Kastettiğim şey rol açısından bir kıyaslama değil, çocukla ilişki kurmak. Çocukla ilişki kurmak açısından kıyaslama yaptığımızda annelik biyolojik bir tabana dayandığı için ilişki kurmak daha kolaydır, baba olmak ise daha zordur. Annelik hormonu vardır, içgüdüseldir yani biyolojik bir altyapı desteği var olmakla beraber annelik öğrenilmiş değildir. Ancak babalık hormonu yoktur ve içgüdüsel bir desteğe dayanmaz. Baba olmak bir öğrenmedir. Baba çocuğuyla ilişki kurarak, emek harcayarak, zaman geçerek çocuğa temas eder. Bu zamanla gelişen bir şeydir. Yani emek gerektirir. Oysa annelik daha çocuk doğmadan biyolojik alt yapının güdümünde hazır olarak vardır. Elbette annelik dürtüsünün emeğimi yok saymıyorum. Kastettiğim şey bu niteliklerin kazanılması. Anne bu vasfı kendisi edinmez ancak baba öğrenerek, zihinsel bir çaba gösterip ilişki kurarak bu babalık sıfatını edinir, kazanır. Dolayısıyla burada anne-baba öneminden ziyade bu fonksiyonların kaza

Oy kullanmak üzerine

 Gene bir oy verme seremonisi ile karşı karşıyayız. Devlet mekanizması tarafından halkın hatırlandığı ve nihayet halkın fikrini sorulduğu bir demokrasi şöleninin(!) yıl dönümüne gelmiş bulunmaktayız. Hayret 5 yıllık süreçte milletini hatırlamayan devlet mekanizması nihayet millete -yasal ödev- diye çağrıda bulunuyor. Ve bu çağrı ne yazık ki sadece baştakilerin değişip değişmemesi üzerine yapılacak olan seçimde, yaklaşık 40 saniyelik süreyle oy kabinlerinde fikrimize danışılacaktır. Kendi devletinde sadece oy kabinlerinde 30-40 saniye kadar özgür olmak ne kadar da trajedi öyle değil mi? Sadece seçilmişleri seçme konusunda olan bu kısıtlı özgürlüğe katılarak, bir oyla politikleşme döngüsündeyiz. Ne oluyor? Demokrasi diye halkın kendisini yönetme ritüelinde zaten önümüze sunulan seçilenlerin listesini bizden seçmemizi bekliyorlar. Sadece efendisini, tabiri caizse çobanını ha pardon yöneticisini seçmekte özgür(!) olan biz halkın hatırlandığı vakitlerde ne yazık ki adayları konuşmaktan, pa

Acı pornografisi

 Pornografi dediğimiz zaman bizim aklımıza ilkin cinsellik geliyor. Cinsel pornografi akla geliyor. Halbuki pornografi dediğimiz zaman anlamamız gereken şey, bir şeyin çıplaklaştırılması, açık seçik hala getirilmesi ve görsel olarak çıplak hale getirilmesidir. Dolayısıyla bu bağlamda acının da pornografisi olur, işkencenin de pornografisi olur, şiddetin de pornografisi olur, gücün de pornografisi olur. Ve bu kullanılan pornografik içerikler; acının, gücün, şiddetin dediğimiz pornografi türevleri cinsel pornografiden çok daha yaygındır. Çünkü bunlar serbesttir, yasak değildir, medyada açık seçiktir ve kamuya açıktır bunlar. Dolayısıyla daha yaygın alıcısı olan ve daha fazla satıcısı olan bir sektördür, acı ve şiddet pornografisi. Acı pornografisi nedir? Acıyı yaşamamıza engel olan veya acıyı acıyla bastırmaya yönelik bir manipülasyon olup, yas ile mesafe koyan ve bizi olağana davet eden bir şimdiye hapsetme stratejisidir. Temel motivasyonu toplumun acısını deşarj etmeye yönelik bir tera

Hayatın anlamı üzerine

 Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler. Bu sebeple insan nereden geldiğini, niçin yaşadığını bilmeli ve sorgulamalıdır. Zira "sorgulanmamış yaşam, yaşanmaya değer değildir." Nitekim insanın en doğal ihtiyacı hakikatı bilme ihtiyacıdır. Nedir hayatın anlamı? Neden buradayız? Gayemiz tam olarak nedir? Hayat bana ne verecek? Bu hayatla ne yapmalıyım? vs. gibi sorular sorulmuş ve sorulmaya devam ediliyor.. Şimdi "yaşamın anlamı nedir?" problemini ele almadan önce bu sorunun muhtevasını irdeleyelim. Bin yıllardan beri filozofların ve aslında tüm tüm insanlığın kafa yorduğu "yaşamın anlamı nedir?" sorusu kanaatimce çok yanlış bir bağlamdan ve çok yanlış bir motivasyonla soruluyor.. Bu soruyla meşgul olan insanlar, -yaşam bana ne verecek, yaşamdan alacaklıyım ve bu alacağım ne, nerede, nasıl alacağım? Bu alacağıma nasıl ulaşabilirim? Yaşamdan bana vaddedilen şeyi nasıl tahsil edebilirim- gibi bir yerden soruyorlar. Dolayısıyla burda bir yaşam ideali ort

Psikoloji ve kişisel gelişim

Kişisel gelişimcilerin, psikologlardan daha çok değer görmesi normal değil mi sizce de?  Çocukluklarından beri sıradan biri gibi davranılmış, sen yapamazsın, sen bilemezsin denilerek büyütülmüş mutsuz insanlara ”sen değerli ve özelsin, dilediğin her şeyi başarabilirsin” mesajı anlık olarak rahatlatıcı.  Aylarca hatta yıllarca bir seans odasında binlerce kez yıkılarak, krizlere girerek sembolik ebeveyn ile yüzleşmek çok zor. Bunun yerine özne, diğer tüm ihtiyaçlarını göz ardı ederek, hayatında bir kez “sen özelsin” cümlesini duymak istiyor. Birey kendine öz şefkat göstermeyi bilmiyor, sonrasında yine öğrenemiyor ama bu toplumun insanlarının büyük bir çoğunluğu hayatta bir şeyler başarabileceğine inanan bir ebeveyn ile büyümüyor. Özne yetersizliği ile boğuşurken, derin bir analize veya profesyonel desteğe çok nadiren başvurabiliyor.  Kişisel gelişimciler, yaşam koçları anlık rahatlatmalar sunduğu için bu kadar revaçta. Türkiye toplumlarında bırakın bir çocuğun tek başına bir işe kalkışma

Tarih dersi

Tarihten öğrendim ki; Bir tehlikeyi hissettiğinizde,  Farkına varmamış gibi yapın, Yaptıklarını takip altına alın, Verileri kayıt altına alın, Artı ve eksileri hesaplayın, B ve C plânınızı hazırlayın, Düşmanınıza kazandırıcı hamleler yapması için zemin hazırlayın, Küçük zaferler kazandırarak egosunu şişirin, B plânınızı hissettirin, Son hamlesini bekleyin, Bırakın size zarar vermeden kazandığını zannetsin, Siz hiç bir zarara uğramadan C plânınızı uygulayın. 

Alıngan partner

 “Egosu yüksek” kişiler daha kolay alınıyorlar. İlişkilerde bu büyük sorun yaratıyor.  Alınganlık ciddi bir özsaygı sorunuyla birlikte geliyor.  Özsaygısı düşük birey, uzlaşmayı bir yenilgi olarak algılıyor.  Uzlaşmak, uzlaşabilmek düzgün iletişim kurulmuş olduğunun kanıtıdır oysa minik sözel çekişmelerden profesyonel ilişkilere kadar geniş bir yelpazede muhabına acı çektiren bir tutum bu.  Alıngan kişi iletişim kanallarını kullanarak konuşmayı denemez. Sizi yokluğuyla cezalandırır. İlişki bitirir, mesafe koyar.  Sorunun ne olduğunu tahmin etmek size kalır. Hep ve sadece kendi istediğinin yapılmasında direten kişilerle çalışmak, onlarla birlikte yaşamak zor. Sürece tahammülsüz, sonuç odaklı yaşama yönelmiş kişiler kontrolcü oluyorlar. Kanımca bu türden bir kişiliğin asıl sorunu korkaklıktır.  Korku, sürece katlanamaz. İnsan olmak, asla kontrol edilemeyen süreçleri kabul ederek, içselleştirerek yaşamayı başarmak demek. İki saniye sonra hayatta olacağımızın bir garantisi mi var? Ego yüks