Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Karl Marx'ın felsefesi

Fikirleriyle insanlık tarihini kısa sürede çok büyük ölçekte değiştiren Karl Marx'ın düşüncelerine kısaca bakalım: 1818 yılında doğan Marx'ın büyüdüğü dönemler, İngiltere'de başlayan endüstri devriminin Avrupa'ya yayılmaya başladığı ve yeni bir sınıf olan proletaryanın sahneye çıktığı dönemdir. Marx toplumsal analizleriyle Avrupaya daha doğrusu burjuvaziye bir tehdit olarak tarihte tezahür etmişti ve etmeye devam ediyor.. Peki kimdir bu Karl Marx? Marx, hem felsefeci hem de iktisatçıydı, ama felsefenin dünyayı değiştirmeye yetmeyeceğine inanıyordu. Felsefenin gelişimine yaptığı temel katkı, fikirler dünyasıyla maddi dünya arasındaki ilişkiyi incelemenin bir yolu olan tarihsel materyalizmdir. 1843’te varacağı sonuçlardan korkmaksızın ve mevcut güçlerle çıkacak çatışmalara aldırmadan, dünyaya meydan okuyarak “Var olan her şeyin amansızca eleştirilmesi”ni önerip 1845’te de ekledi: “Filozoflar dünyayı çeşitli yollardan yorumlamakla yetindiler, asıl mesele onu değiştir

Felsefeye giriş

Şimdi ilk önce felsefe ne demek? Bütün Avrupa dillerinde (Flemenkçe hariç ki mana olarak aynen tercümesi ama) Yunancadan gelen şekliyle, yani filo-sophia olarak var. Bir kere kelime Yunanca. Peki Yunanlar bu kelimeyi nasıl anlıyorlardı diye bakmak lazım. Yunancada philo, sevmek anlamina gelir, sophia da bilgelik. Yani bilgeligi sevmek, onun peşinden gitmek demek. Felsefe ilk kez M.Ö. 7. yy. da Thales'in "Doğanın ana maddesi (arke) nedir? sorusuna yanıt arama çabaları ile başlamıştır. Öğrencileri Anaximenes ve Anaximandros ile kurdukları Elea Okulunda evrendeki tüm varlıkların ana maddesini araştırmışlardır. Thales, evrenin ana maddesi "su"dur diyerek evrene ilişkin “dinsel olmayan” bir açıklamada bulunmuştu. Milattan önceki dönemlerden felsefenin doğuşuna kadar geçen süreçte,her şeyin nedeni mitolojide aranmaktaydı. Şeyler açıklanırken, dinsel temeller üzerine çıkarımlarda bulunularak olaylara ve nesnelere bu yönde yorumlar geliştirilirdi. Örneğin, bir doğa olayı

Felsefe ve bilim ilişkisi

Felsefe dünyayı algılama şekli. Yani var olanı, hiçbir otoriteye dayanmadan ve dolayısıyla hiçbir önceden verilmis cevabı kabul etmeden, algılamak demek! Nasıl ki, bir Hintli, Çinli dünyayı kendisine has şekilde algılıyorsa, felsefe de bunlardan farklı olarak bir dünya algılıyor. Dolayısıyla, felsefe dedigimiz olay, kendisinden öncekilerinden ve diğerlerinden farklı ve bambaşka bir anlayış getiriyor. Bunun ne zaman ve nerede oldugunu biliyoruz! Bizim Milet'de, yani antik Yunan'da, M.Ö VI. asırda! Bunun üzerinde neden ısrar ediyorum? Çünkü bilim, ancak ve ancak, dünyanın hiçbir dayanak olmadan anlaşıldığı, yani cevabın önceden ve her zaman için verilmedigi, tam aksine, sorulan sorulara göre verildigi yerde doğabilir ve de var olabilir. Şu halde bilim, belirli bir dünya algılayışının ürünü. Bu haliyle de, diger dünya algılayışlarının zıttı, antitezi. Dünyaya yukarıda tarif ettigim üzere bakmayan insan, bilimi anlayamaz (nerede kaldi ki ona meydan verebilsin). Şu halde dünyad

Mezhepler bölücüdür ve Kuran'a aykırıdır.

MEZHEPLER BÖLÜCÜDÜR,KURAN'DA AYKIRIDIR Her türlü zulmün versiyonların yaşandığı Mekke ve Medine diye isimlendirdiğimiz topraklarda tevhidi yani birliği sağlayan ve ayrıca  eşitliği,özgürlüğü,barışı,ekonomik adaleti tesis eden İslam dini Kuran' la yani Allah'ın emirleri hareket ettiği için gayet her şey cennet gibi  tıkır tıkır işlemekteyken özellikle Hz.Muhammed'in vefatından sonra hükmetme arzusu ile kendi içinde çatışmalar yaşayan dönemin müslümanları  kendi içerisinde ihtilafa düşmüşlerdir. Bunlardan her biri rant için iktidar için hükmetme arzusuyla fırkalara ayrılarak çatışmışlardır. Hatta katliamlar bile yaşanmıştır. Üstelik hüküm yetkisi ( kehf26,yusuf40) sadece Allah'a aitken bile.. Hüküm Allah’tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapılmış olunur. Mezhep içtihatlarıyla veya hadislere dayandırılarak verilen hükümler Allah’ın hükmü değildir. Mezhepleri dine eşitlemek, Allah’ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Oysa Kuran ayetlerinden

Schopenhauer'in aşkın metafiziği

Aşkın Metafiziği - Arthur Schopenhauer: Büyük Alman kötümser filozof Schopenhauer'in aşk kavramı üzerine neler düşündüğüne kısaca bakalım... Schopenhauer, aşkın beynimizin bizle oynadığı bir oyun olduğunu düşünüyordu. İçgüdülerimiz türün devamlılığı için gereken itkiyi sağlıyordu, aşk da doğru kişiyi seçme konusunda iş görüyordu. Yani aklımız arzularımızın kölesidir, bunun nedeni ise insan türünün en kaliteli halinin bir sonraki nesile aktarılabilmesini hedef almasıdır. Yani kısaca beynimiz, türün kalitesini bozmayacağını düşündüğü kişilerle çocuk yapmamız için aşkı kullanır. Bu durum ise kadın ve erkekte farklı tezahürlerle kendisini gösterir.  Kaliteli tür demek eksiklerin tamamlanması, formun korunması olduğundan eş seçerken dikkat ettiğimiz şeyler bilinçli ya da bilinçsiz de olsa bu tamamlama güdüsüdür. Kadınların türe olan katkısı hamilelik nedeniyle senede ancak bir kez mümkün olduğundan, kadınlar sayıdan ziyade niteliğe önem vererek eşini seçer. Bununla birlikte erkeğin

"SEN OLMASAYDIN YERİ GÖĞÜ YARATMAZDIM" (YALAN) HADİSİ, ALLAH'A VE RESULÜNE BÜYÜK İFTİRADIR

"SEN OLMASAYDIN YERİ GÖĞÜ YARATMAZDIM" (YALAN) HADİSİ, ALLAH'A VE RESULÜNE BÜYÜK İFTİRADIR Rivayet dini mensupları, "Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım" (Levlâke levlaklema halaktül eflak) şeklinde bildirilen rivayetin Hadis-i Kutsi olduğunu iddia ederler. Oysa bu yalan hadis bir çok yönü ile rivayet kültürü mensupları açısından da sorunludur ve uydurma olduğu çok açıktır. Bu konuyu kısaca şöyle açıklayabiliriz: Söz konusu bu yalan hadis Kutubi Sitte’de geçmez. Bütün büyük hadis toplayıcıları bu sözde hadisi uydurma olarak görmüşlerdir. Bırakın birinci derece hadis kaynaklarını ikincil hadis kaynaklarında bile bu hadise rastlamak mümkün değildir. Hadis usulündeki ravi zinciri açısından bile ciddi manada sorunludur. Neredeyse tüm hadis uzmanları bu hadisin uydurma olduğu konusunda ittifak etmiştir. Bir diğer husus ise, Allah'ın evreni ve insanları niye yarattığı Kuran’da açıkça anlatılmaktadır. Yüce Rabbimizin ayetlerle bize bildirdikleri de açıkça bu i

Tanrı kendinden büyük bir taş yaratabilir mı sorusuna soruyla yanıtlar

Tanrı kendinden büyük taş yaratabilir mi?sorusuna soruyla yanıt veriyorum; 1.) Evrende 4'ten büyük bir tane daha 4 var mıdır? 2.) Sonsuz,sonsuzdan büyük müdür? 3.) Metafizik fizikle kıyaslanabilir mi? 4.) Bilinç tatlı mıdır acı mı? 5.) 1kg kaç santigrat derecedir? 6.) Sınırsız olanın sınırı? 7.) Hayal gücü kaç joule/s'dir? 8.) Tanrı fiziksel bir kavram mıdır? 9.) Taş fiziksel midir? 10.)Tanrı ve taş kıyaslanabilir mi? 11.)Tanrı kendinden büyük taş yaratabilir mi? 12.) Onbirinci soruyu soran bir insan kendi zihninin üstünden atlayabilir mi?

Tasavvufla kuantum birbiriyle örtüşüyor

Kuantum fiziği kesinliklerin değil, olasılıkların; "Ya olur, ya olmaz" ın değil; "Hem olur, hem olmaz"ın bilimi. Evliya hikayeleriyle büyümüş bizler için bu tuhaf bir şey olmamalı. Gözleyen ile gözlenenin bir olduğunu anlayan Hallac-ı Mansur 922 yılında ‘Enel hak’ (Ben Tanrı’yım) derken ‘bir’lik halini idrak ettiğini anlatmak istiyordu büyük ihtimalle... Kuantum fiziğinin yaşayan en ünlü hocalarından Amerikalı fizikçi Dr. Fred Alan Wolf, üç dört yıl önce İstanbul’a geldiğinde, kuantum fiziği mekaniğinin tasavvufi düşünce ile çok benzeştiğini söylemişti. Kuantum fiziğine göre evrendeki her şeyin tıpkı tasavvufi inanıştaki gibi ‘bir’ olduğunu, ayrılık fikrinin ise sadece bir illüzyon olduğunu açıklamıştı verdiği konferansta. Kendi dilince vahdet-i vücud, ayna ve misal alemi gibi kavramlardan söz etmiş ve modern fiziğin geldiği son noktada da bunları gördüğünü itiraf etmişti. "Bir kuantum ilkesi olarak; "İnsan Allah'ın aynasıdır" Tasavvuf inanı

Hadis çelişkileri

Hadislere şüphe ile yaklaştığımızda bize peygambersiz din uyduruyorlar diyenlere ithafen; Hadisler kesin hükümler içerir mi ?  Birbirleri ile çelişir mi ? Çelişki 1 ; “Kan aldırmak, yapanın da yaptıranın da orucunu bozar.” / Tirmizi Oruç 60; Ebu Davud Oruç 28; Buhari Oruç 32  “Peygamberimiz oruçlu iken kan aldırmışlardır.” / Ebu Davud Oruç 29-30; Tirmizi Oruç 59; Buhari Tıp 11 Çelişki 2 ; Peygamber oruçlu iken hanımlarını öptü.”/ İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafaası  Oruçluyken hanımını öpenin durumu sorulduğunda Peygamber ‘Orucu bozulmuştur’ dedi.” / İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafaası Çelişki 3) "Kim size Peygamberimiz’in ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın.”/ Süneni Nesai 1-2/25  “Peygamberimiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini yaptı.”/ Buhari 1/167 Çelişki 4 ; "Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı.”/ Ebu Davud 4/No:3717 “Peygamber’i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm.”/ Ebu Davud 4/No:3718  NOT ; Aynı kayn

İzafiyet teorisi

Uzun zamandır kendi çapımda (ne haddime) "Einstein'ın izafiyet teorisi" hakkında, nedir? ne değildir? açıklamak adına uzun bir yazı yazmak istiyordum ve sonunda bitirdim. Ben yazarken çok eğlendim umarım okursunuz ve size bir şeyler katar. Neyse uzatmadan başlayalım hadi! Öncellikle Einstein'ın şu sözüyle başlayalım; "Bir adam güzel bir kızla oturup bir saat geçirdiğinde, bu süre kendisine bir dakika gibi gelir. Bir de bu adamı 1 dakika için sıcak bir fırının üstü oturursanız, bu süre ona bir saatten uzun gelecektir. İşte görelilik budur." Kavurucu yaz sıcaklığı yaşadığımız  bu günlerde başka bir örnek verecek olursak; zaman görecelidir, çünkü dışarıda güneşin altında 1 dakika durun 1 saatmiş gibi gelir, ama 1 saat klimalı bir oda’da durun 1 dakikaymış gibi gelir. İşte izafiyet teorisi budur.. Demek ki bulunduğumuz yer mekân ve duruma göre zaman değişiklik göstermektedir. Ancak bu değişiklik zamanın akıp gitmesindeki hızında değildir. Kişinin hissetmesi

Cinsiyetçilerin arasındaki seks analizi

Türkiye'deki kadın ve erkeklerin birbirlerine seks üzerinden laf sokmalarını, bir süredir eğlenerek izliyorum. Ego tatmini ve kendi eksikliğini karşısındaki üzerinden telafi etmeye çalışmaları çok komik. Rahat hissedin, iki grupta karşı tarafı suçlamakta haklı. İlgimi çeken şey şu; Kadınlar erkekleri genellikle, penis boyunun küçüklüğü ve pek kaslı veya yakışıklı olmamakla suçluyorlar. Erkekler de "ölü gibi yattığını" iddia ediyor kadınların. Şunlara bakınca, istatistikler çok daha anlam kazanıyor. Türkiye'de kadınların yüzde yetmişi hayatları boyunca orgazm olmamış istatistiğe göre ve bu iki tarafın da kabahati. Çünkü kadın cinselliği, erkeğin biyolojik aksamına göre daha karmaşık ve kendi içinde farklılıklar içeriyor. Penis boyu ve fiziksel güç üzerinden erkek tanımlamak, zaten başlı başına saçmalık, çünkü hem bilimsel açıdan yanlış, hem de düşünsel olarak sorunlu. Ekstrem örnekler dışında, ideal boy zaten belli bir şey, bu da iki tarafın da bilmediği bir durum.

Namus ve iffet

Bu yazımda aşk,seks,namus ve ifetten bahsedeceğim. Daha doğrusu sekse yönelimin analizlerini yapacağım. İşte hangi durumlarda seksin fuhuş hangi durumlarda aşk amaçlı olduğunu irdeleyeceğim. Günümüz ve çoğunluk tarafından benimsenen anlayışı bir kenara bırakarak okumanızı,ön ve öğretilmiş bilgilerle bakmamayı objektif olmanızı arzu ediyorum. Ön ve öğretilmiş bilgilerle imajı yaratırsanız ilişki kurmamış oluruz.  Amacım sizi bir doktrine yöneltmek değil sadece ve sadece farklı bir perspektif sunmak istiyorum. Şimdi öncellikle aşkın benlik ötesi olduğu ve akıl dışı mükkemel bir sevgi enerjisi olduğunu hem bilinmekte hem duymaktayız sürekli. Evet ortada zihin varsa benlik varsa orda aşk yoktur. Aşkta akıl yoktur. Tam bu noktada düşünceye değinmek istiyorum. Öncellikle düşünce denen eylem insanları bölmektedir,kısıtlamaktadır ve sınırlandırmaktadır. Bir dünyaya bakın,düşünce denen eylem insanları din,dil,ideoloji olarak ayırmamış mı? Tüm doktrinler düşüncenin ürünü değil midir? Sözü ş