Ana içeriğe atla

Felsefe ve bilim ilişkisi

Felsefe dünyayı algılama şekli. Yani var olanı, hiçbir otoriteye dayanmadan ve dolayısıyla hiçbir önceden verilmis cevabı kabul etmeden, algılamak demek!
Nasıl ki, bir Hintli, Çinli dünyayı kendisine has şekilde algılıyorsa, felsefe de bunlardan farklı olarak bir dünya algılıyor. Dolayısıyla, felsefe dedigimiz olay, kendisinden öncekilerinden ve diğerlerinden farklı ve bambaşka bir anlayış getiriyor. Bunun ne zaman ve nerede oldugunu biliyoruz! Bizim Milet'de, yani antik Yunan'da, M.Ö VI. asırda!
Bunun üzerinde neden ısrar ediyorum?
Çünkü bilim, ancak ve ancak, dünyanın hiçbir dayanak olmadan anlaşıldığı, yani cevabın önceden ve her zaman için verilmedigi, tam aksine, sorulan sorulara göre verildigi yerde doğabilir ve de var olabilir.
Şu halde bilim, belirli bir dünya algılayışının ürünü. Bu haliyle de, diger dünya algılayışlarının zıttı, antitezi. Dünyaya yukarıda tarif ettigim üzere bakmayan insan, bilimi anlayamaz (nerede kaldi ki ona meydan verebilsin).
Şu halde dünyada iki türlü anlayış var: Birisi cevabı verilmis olan, soru sormayi gerektirmeyen ve her zaman geçerli olan (otorite), diger tarafta ise cevabı olmayan ve ancak soru sorarak ve bunlara cevap verebildigi ölçüde dünyayi anlayabilen bir anlayis(otorite yoklugu=felsefe)
Bundan dolayıdır ki, Yunanla (yani felsefeyle) birlikte bilim doğuyor (matematik, fizik, biyoloji, dil bilimi, vs.) Bu kökenin ve doğusun anlaşılmaması büyük bir yanılgıya sebeb oluyor. Mesela Ilber Ortayli bile, "Kimse bilim Yunan'la birlikte doğmuştur demesin" diyor.
"Çünkü, tam olarak tarifi nedir, bilinmiyor. Mesela Hint'te, sifir, bulundu" diyor. Halbuki tarif açik: "Hiçbir otoriteye dayanmadan, sadece insanin ortaya attigi akil yürütme ve varsayimlari, gözlem yoluyla dogrulayabilmesi veya çürütebilmesi". Bunun disindaki sey bilim degil!
Dolayisiyla felsefe, bilimi dogurdu. Zaten her şey felsefenin ürünüdür. Varolan ve inanılan hayaller inançlar da düşünmenin ürünü ve felsefe de düşünmek olduğuna göre felsefe her şeyin nedenidir. Peki felsefeyle bilim arasindaki iliskinin tarihi seyri nedir? XVII. asirda ortaya çikan "Bilimsel Devrim"'le birlikte önemli bir safha yasandi bu alanda.
XVII. asirda ortaya çikan "Bilimsel  Devrim"'le birlikte önemli bir safha yasandi bu alanda. Var olani  matematige boyun egdirme (Descartes, Galileo, Leibniz) anlayisi,  bilimi felsefeden bagimsiz bir sekilde isleyebilir hale getirdi, ve artik bilim, çalisabilirlilige indirgendi.
Önceden felsefenin içinde bulunan bilimlerin hepsi (matematik,astronomi, fizik,biyoloji ve daha sonra antropoloji, sosyoloji, psikoloji) bu yöntem sayesinde, felsefeden ayrilarak, kendi baslarina var oldular. Bu yalnizca bu alanda kalmadi, bizzat yasamin kendisini de sirayet etti.
Ne ile? Aydinlanma fikirleri ve modernite ile. "Siyaset, artik aklin egemenligini kabul etti!" Peki felsefe ne oldu bu arada? -Kendisini tüketti; yani hedefine ulasti (amaci rasyonel biçimde algilanan ve buna göre düzenlenen bir dünyaydi ki bu gerçek oldu).
Bilimin ortaya  çikardigi teknoloji ve bunun yarattigi kolaylik ve güç, felsefi olmayan dünyalari da, mecburen, bu alana itti ve bu yasam tarzina itti, itiyor. Yukarida bahsettigim ayrışmadan dolayı, felsefi dünyadan olmayan insanlar da, bilim yapabilir hale geldiler.
Fakat, dünya algıları bundan iki, üç bin yil önce nasılsa, öyle kaldigindan, ortaya tuhaf bir durum çikti. Bilim yapabiliyorlar (veya onun ürünü olan teknolojinin mecburiyetini kabul ediyorlar) fakat dünyaya bilimsel bir sekilde bakmadan bunu yapıyorlar.
Çünkü artik bilim yapmak için felsefeye ihtiyaç yok. Iste bunun için Heidegger, "Bilim düsünmez" diyor. Kendi yöntemine göre, verilmis olan probleme çözer ve bu da, (yine Heidegger diyor) "onun sansidir" ve bu kadar ilerleyebilmesinin sebebidir. önünde hiçbir engel yoktur.
Burada engel derken sunu kastediyorum: belirli bir dünya anlayisi.Mesela dünyaya bilimsel sekilde bakmayan insanlar da artik bilim yapabilir ve ona katki da bulunabilirler.Ama yalnizca bu da degil: dünyaya bilimsel bakan Yunan'da bile, varlik anlayisi bazi seylere yapmaya engeldi.
Misal: dogayi, matematige indirgemek ve onun üzerinde operasyonlar yapmak, bir Yunanlı için tasavvur edilemez bir seydi, barbarlıktı.
Bunun içindir ki teknolojiyi yapabilecek kadar bilgileri olmasina rağmen böyle bir işe girişmemişler.
Bilimsel Devrim'le birlikte, artık, bilim  bunlardan arındı ve bilim sadece, sürekli işleyen, belirli bir yönteme indirgendi; böylece sonsuz sekilde ilerlemesinin önü açıldı. Dolayisiyla felsefeyle bilim yapmanin bir manasi yok şu an.Bilim yapacak olan, gitsin bilim insani olsun!
Peki felsefenin alanı ne şu halde? -Böyle (bilimsel) bir dünyayi düşünmek! Bunun kökenleri ve bu dünyanin manasını, çünkü artik eskiden var olan manalarin hepsi, bu processus karsisinda, anlamlarini yitirdiler. Iste felsefe bu hali düşünmeli ve buradan yeni bir yol açmalı!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i

Transhümanizm çağı: Üst insan mi oluyoruz?

 İnsanlık tarihimiz bugüne her türlü badireler atlatarak; önceleri hayatta kalma güdüsüyle daha sonra alet yaparak ve en sonunda doğaya hükmederek muhtelif yollardan geçmekle sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme duracak gibi de değildir. Hayatını kolaylaştırmaya doğru gelişme sağlayan yaralarını saracak teknolojiye gelinen noktada; insanlık tarihi ne kadar savaş gibi utanç verici kötülükler yaşıyor olmasına karşın beraberinde çok iyi işler de yapmaktadır. Yerleşik hayatla medeniyeti de oluşturan insan ırkı barbarlık ve hayvani benliğini de arkasında kısmen de olsa bırakarak hümanizmi benimsemiş ve insana değer vererek medeniyet öncesi karanlığı gerisinde bırakmıştır. Hümanizmle sosyal hayatı etik ve normlarla düzen sağlayan, bilim yapan insan ırkı; artık makinelerle iş yapmakta ve makinelerle birleşerek üst insan çağına giriş yapmıştır bu yüzyılımızda. Nedir bu üst insan çağı? Transhümanizm çağı.. Transhümanizmi ne olduğunu irdeleyerek bu üst insan modelimizin ne olacağını göre