Ana içeriğe atla

Mezhepler bölücüdür ve Kuran'a aykırıdır.

MEZHEPLER BÖLÜCÜDÜR,KURAN'DA AYKIRIDIR

Her türlü zulmün versiyonların yaşandığı Mekke ve Medine diye isimlendirdiğimiz topraklarda tevhidi yani birliği sağlayan ve ayrıca  eşitliği,özgürlüğü,barışı,ekonomik adaleti tesis eden İslam dini Kuran' la yani Allah'ın emirleri hareket ettiği için gayet her şey cennet gibi  tıkır tıkır işlemekteyken özellikle Hz.Muhammed'in vefatından sonra hükmetme arzusu ile kendi içinde çatışmalar yaşayan dönemin müslümanları  kendi içerisinde ihtilafa düşmüşlerdir. Bunlardan her biri rant için iktidar için hükmetme arzusuyla fırkalara ayrılarak çatışmışlardır. Hatta katliamlar bile yaşanmıştır. Üstelik hüküm yetkisi ( kehf26,yusuf40) sadece Allah'a aitken bile..


Hüküm Allah’tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapılmış olunur. Mezhep içtihatlarıyla veya hadislere dayandırılarak verilen hükümler Allah’ın hükmü değildir. Mezhepleri dine eşitlemek, Allah’ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Oysa Kuran ayetlerinden açık bir şekilde görüldüğü gibi Allah’ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz.

Kehf suresi 27. ayetten, Allah’ın hükmüne uymanın ancak Allah’ın vahyine uymakla yerine getirilebileceğini anlarız.

Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, ama mezhepler uydurma hadislerle, mezhep görüşleriyle Allah’ın hükümlerini değiştirmeye yeltenmişlerdir. (Bunu, bu niyetle yapmamış olsalar da sonuç budur.)

Allah’ın hükümleri Allah’ın vahyi olan Kuran’dadır. Zaten Allah’ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yoktur ki bu kaynağın Allah’ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin. Hükmün yalnız Allah’ın olması (12 Yusuf Suresi 40) ve Allah’ın hükmüne kimsenin ortak kılınmaması (18 Kehf Suresi 26) için Allah’ın hükümlerinin hepsini içeren Kuran’ı, dinin tek kaynağı yapmak zorundayız.

Eğer Allah’ın hükmünü içermeyen ve O’nun tarafından gönderilmemiş olan kitapları, dini hüküm kaynağı yapıyorsak (ister mezhep ilmihali, ister hadis kitabı olsun); Allah’ın kitabı Kuran’la çeliştiğimizi bilmeliyiz.

Bu kitapların Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi adlarla anılmaları ve mezheplerin Hanefi, Şafi, Caferi gibi adları; bu kitap ve mezheplerdeki hükümlerin sahiplerinin Allah değil, bu şahıslar olduklarını daha baştan adlarıyla ortaya koymaktadır.

Kuran'da Maide 3 ayetinde "Ben dininizi tamamladım" diyen Allah'a rağmen hala kendi beşeri doktrin ve yorumlarıyla dini kemale erdiğini sanan mezhepçiler dinini bozmakta ve bölmektedirler.

Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir. - En'am159.ayeti

Mezheplerin Kuran'ı anlamak için varolduğunu söyleyenler Kurandan bihaberler. Zira Kuran'da En'am 38.ayetinde Allah, kitabın eksik bırakılmadığı,Maide 3 te dinin tamamlandığını ve Nahl 89.ayetinde hiçbir şeyin eksik bırakılmayıp her türlü örneğin bize bildirdiğini sunulmuştur. Ayrıca Kuranın apaçık olmasına rağmen mezhepçilerin bu iddiası da asılsızdır. Ayrıca mezhepler dini kolaylaştırmak değil zorlaştirmaktadirlar. Mezhepler arasında mutabık kapanan bir şey de yok ve her biri hüküm koyma yetkisini kendinde bularak şirkte bulunuyorlar. Zira hüküm koyma yetkisi sadece Allah'ındır. ( Kehf 26)

TEHVİD NEDİR?

İslâm tevhid dinidir. Tevhid, Allah zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir kabul etmek, onu yegâne tapınılan varlık olarak tanımak demektir. Bu anlayış ırk, dil, bölge gibi farklılıklara rağmen bütün Müslümanları birlik ve beraberlik içinde tutan bir çatı işlevi de görmektedir. Dinimizde Müslümanların birlik ve bütünlüğünü bozan her türlü sosyal parçalanmalar ve bu sonuca götüren fikir ayrılıkları yasaklanmıştır. Şu âyetler bu hususu vurgulamaktadır: Hepiniz Allah'ın ipine (dinine, kitabına) sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın(Âl-i İmrân 3/103)

PEYGAMBERİMİZ HANGİ MEZHEPTENSE BEN DE O MEZHEPTENİM

Peygamberimizin vefatından hemen sonra İslam alemi bazı sorunlar ve fitneler yaşadı. Liderlik savaşı ve siyasi çekişmeler bunlardan bazılarıydı. Resulullah’ın ahirete irtihallerinden 100-150 yılları arasında ise daha büyük fitne ve ayrılıklar başladı. Bu fitne dinin asıl kaynağından yani Kuran’dan uzaklaşıp başka kaynak ve kişilerin görüşlerinin benimsenmesi idi. Zaten bu durumda ahirette peygamberimiz Hz Muhammed şikayetçi olacağını Kuran'dan öğreniyoruz.
Bakınız;
Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." Furkân/30

Peygamberimizin mezhebi olmadığını herkesçe bilinen bir anlayıştır. Hatta buna mezhepçilerin de bilmesi de trajikomiktir. Peygamberimiz çünkü sadece Kuran'a uydu.
Peygamberimizi örnek almamız gerektiğini bilmiyorlar olsa gerek!

 Ben ancak bana vahyolunana uyarım; çünkü ben, sadece bir uyarıcıyım.” /ahkaf 9.ayet

Bu ayrılık ve görüş farklılıkları öyle bir hal almıştı ki bunu yapan kişiler bir sistematiğe oturtulup mezhep adı altında ümmeti fırkalara ayırdılar. Uydurdukları binlerce rivayet ve yalan hadis ile oluşturdukları bu sistemi korumak için de yine yalan rivayet ve ayrılıkçı görüşler uydurdular. Kuran’ın Allah’ın Hak Kitabı olduğuna yeterince inanmadıkları ve Kuran’a güvenmedikleri için kendi rivayet kültürleri 1300 sene içinde onlar için daha güvenilir kaynak oldu.
Aslında mezheplerin kabulü kendi içinde bir çok mantıksızlık ve tutarsızlık barındırır. Örneğin mezhep taassubu taşıyan kişilere “peygamberimiz hangi mezheptendi?” ya da “ sahabe hangi mezhebi taklit ediyordu?” ya da “ tabiin hangi mezhebi kabul ediyordu?” gibi soruları sorduğumuzda verecek cevapları yoktur. Çünkü Kuran’ın yeterli olarak görüldüğü ve yalnızca Kuran ile amel edildiği asrı saadet döneminde hiç bir mezhep yoktu. Mezheplere uymak gibi bir zorunluluk da yoktu, zira mezhep kavramı bile yoktu. Çünkü İslam ümmeti fırkalara ayrılmamıştı, bu haramdı. Ümmetin fırkalara ayrılması Allah’ın Kuran’da yasakladığı bir davranıştır ve bir an evvel terk edilmelidir.
“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.” (Enam Suresi 159)
1300 sene boyunca üst üste konulan yalanlarla oluşturulan rivayet kültürü, Allah’ın tek hüküm kaynağı olarak bildirdiği Kuran’ın önüne geçti. Rivayet kültürünün geliştirdiği iftiralarla Kuran’ın yeterli olmadığı, anlaşılamayacağı, hadis ve rivayet kültürünün diğer yan ürünleri olmadan açıklanamayacağı gibi putperestçe görüşler kabul edildi. Bu durum öyle bir hal aldı ki; Allah’ın Kitabı’na tabi olan ve yalnızca Kuran ile amel etmeye çalışanlar için “sapık” tabiri kullanılır oldu. “Kuran Müslümanlığı” ve “Kuran’a tabi olmak” rivayet kültürünün müşrik temsilcileri tarafından sapıklık olarak nitelendi. Kuran’dan çok rivayetlere güvenen ve rivayetleri dinin kaynağı olarak kabul eden kişilerden bazıları işi daha da ileri götürerek “Hadisin Kuran’a ihtiyacından çok, Kuran’ın hadise ihtiyacı” olduğunu iddia ettiler. Kuran’a uygun olmayan bu görüşlerin tamamı rivayet kültürünün Müslümanlar arasından ne kadar yaygın ve vahim bir durum aldığını gösteriyor. Mezheplerin oluşması da bu rivayet kültürünün bir neticesidir ve Kuran varken Kuran ile amel edilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i

Transhümanizm çağı: Üst insan mi oluyoruz?

 İnsanlık tarihimiz bugüne her türlü badireler atlatarak; önceleri hayatta kalma güdüsüyle daha sonra alet yaparak ve en sonunda doğaya hükmederek muhtelif yollardan geçmekle sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme duracak gibi de değildir. Hayatını kolaylaştırmaya doğru gelişme sağlayan yaralarını saracak teknolojiye gelinen noktada; insanlık tarihi ne kadar savaş gibi utanç verici kötülükler yaşıyor olmasına karşın beraberinde çok iyi işler de yapmaktadır. Yerleşik hayatla medeniyeti de oluşturan insan ırkı barbarlık ve hayvani benliğini de arkasında kısmen de olsa bırakarak hümanizmi benimsemiş ve insana değer vererek medeniyet öncesi karanlığı gerisinde bırakmıştır. Hümanizmle sosyal hayatı etik ve normlarla düzen sağlayan, bilim yapan insan ırkı; artık makinelerle iş yapmakta ve makinelerle birleşerek üst insan çağına giriş yapmıştır bu yüzyılımızda. Nedir bu üst insan çağı? Transhümanizm çağı.. Transhümanizmi ne olduğunu irdeleyerek bu üst insan modelimizin ne olacağını göre