Aşkın Metafiziği - Arthur Schopenhauer: Büyük Alman kötümser filozof Schopenhauer'in aşk kavramı üzerine neler düşündüğüne kısaca bakalım...
Schopenhauer, aşkın beynimizin bizle oynadığı bir oyun olduğunu düşünüyordu. İçgüdülerimiz türün devamlılığı için gereken itkiyi sağlıyordu, aşk da doğru kişiyi seçme konusunda iş görüyordu. Yani aklımız arzularımızın kölesidir, bunun nedeni ise insan türünün en kaliteli halinin bir sonraki nesile aktarılabilmesini hedef almasıdır. Yani kısaca beynimiz, türün kalitesini bozmayacağını düşündüğü kişilerle çocuk yapmamız için aşkı kullanır.
Bu durum ise kadın ve erkekte farklı tezahürlerle kendisini gösterir.
Kaliteli tür demek eksiklerin tamamlanması, formun korunması olduğundan eş seçerken dikkat ettiğimiz şeyler bilinçli ya da bilinçsiz de olsa bu tamamlama güdüsüdür.
Kadınların türe olan katkısı hamilelik nedeniyle senede ancak bir kez mümkün olduğundan, kadınlar sayıdan ziyade niteliğe önem vererek eşini seçer. Bununla birlikte erkeğin türe katkısı sınırsız olduğundan erkek seçen değil, seçilen pozisyondadır.
Kadınlar niteliği önemsedikleri için çocuğun sağlığını ve güvenliğini birinci amaç olarak belirler ve bu nedenle gücü temsil eden erkekleri seçme eğilimindedirler. Yani vücut geliştiren erkeklerin hala çekici gelmesinin nedeni bu geçmişteki binlerce yıllık kalıtımdan denebilir.
Erkekler ise türün devamlılığına nicelik bakımından katkı yapma eğilimindedir. Türün devamlılığındaki görevi çok kısa olduğundan ve bir kadından senede ancak 1 kez verim alınacağından, çok eşliliğe meyillidir.
Arthur Schopenhauer aşkın Metafiziği kitabında insanların karşı cinste seçim yaparken ırkının devamını düşünerek seçim yaptığını anlatıyor. İdeal ırk hedefleniyor,kendinden olmayan tercih ediliyor. Eksiğini karşı cinste tamamlamak hedefleniyor.
Schopenhauer, aşkın beynimizin bizle oynadığı bir oyun olduğunu düşünüyordu. İçgüdülerimiz türün devamlılığı için gereken itkiyi sağlıyordu, aşk da doğru kişiyi seçme konusunda iş görüyordu. Yani aklımız arzularımızın kölesidir, bunun nedeni ise insan türünün en kaliteli halinin bir sonraki nesile aktarılabilmesini hedef almasıdır. Yani kısaca beynimiz, türün kalitesini bozmayacağını düşündüğü kişilerle çocuk yapmamız için aşkı kullanır.
Bu durum ise kadın ve erkekte farklı tezahürlerle kendisini gösterir.
Kaliteli tür demek eksiklerin tamamlanması, formun korunması olduğundan eş seçerken dikkat ettiğimiz şeyler bilinçli ya da bilinçsiz de olsa bu tamamlama güdüsüdür.
Kadınların türe olan katkısı hamilelik nedeniyle senede ancak bir kez mümkün olduğundan, kadınlar sayıdan ziyade niteliğe önem vererek eşini seçer. Bununla birlikte erkeğin türe katkısı sınırsız olduğundan erkek seçen değil, seçilen pozisyondadır.
Kadınlar niteliği önemsedikleri için çocuğun sağlığını ve güvenliğini birinci amaç olarak belirler ve bu nedenle gücü temsil eden erkekleri seçme eğilimindedirler. Yani vücut geliştiren erkeklerin hala çekici gelmesinin nedeni bu geçmişteki binlerce yıllık kalıtımdan denebilir.
Erkekler ise türün devamlılığına nicelik bakımından katkı yapma eğilimindedir. Türün devamlılığındaki görevi çok kısa olduğundan ve bir kadından senede ancak 1 kez verim alınacağından, çok eşliliğe meyillidir.
Arthur Schopenhauer aşkın Metafiziği kitabında insanların karşı cinste seçim yaparken ırkının devamını düşünerek seçim yaptığını anlatıyor. İdeal ırk hedefleniyor,kendinden olmayan tercih ediliyor. Eksiğini karşı cinste tamamlamak hedefleniyor.
Kısa erkek iri kadından, esmer kadın sarışın erkekten, uzun erkek kısa kadından hoşlanıyor. Farklı bir bakış açısı tabii. Bunların dışında olanlar yok mudur elbette vardır. İdeal insanın peşinde olmak değil de kalbi dinlemek.
Doğaya ve Evrime baktıkça anlıyoruz ki; Schopenhauer, "ahlak" üzerine çok doğru söylüyor.
Aşkın Metafiziği kitabında şöyle diyor: "Doğa sadece fiziksel olanı bilir ve tanır, ahlaki olanı değil:
Hatta kendisi ile ahlak arasında tayin edici bir uzlaşmaz çelişki bulunmaktadır."
“Herkes, karşısındakinde kendi yoksun olduğu yanları sever” derken de aşkın hep bir eksikliğe yönelim olduğunu belirtir. Kendinden yoksun olanı aramanın ne kadar narsisizm koktuğunu siz hesaplayın artık.
Schopenahuer'in bunları 19. yüzyılın ortalarında yazdı. Genetik ortada yokken evrim teorisi fikri gelişmemişken çok isabetli tespitlerde bulundu. İnsanı içgüdülerinin kölesi, amaçsız bir iradenin sonucu olarak gören bir kötümser olarak.
KAYNAKÇA: Schopenahuer-Aşkın metafiziği
Doğaya ve Evrime baktıkça anlıyoruz ki; Schopenhauer, "ahlak" üzerine çok doğru söylüyor.
Aşkın Metafiziği kitabında şöyle diyor: "Doğa sadece fiziksel olanı bilir ve tanır, ahlaki olanı değil:
Hatta kendisi ile ahlak arasında tayin edici bir uzlaşmaz çelişki bulunmaktadır."
“Herkes, karşısındakinde kendi yoksun olduğu yanları sever” derken de aşkın hep bir eksikliğe yönelim olduğunu belirtir. Kendinden yoksun olanı aramanın ne kadar narsisizm koktuğunu siz hesaplayın artık.
Schopenahuer'in bunları 19. yüzyılın ortalarında yazdı. Genetik ortada yokken evrim teorisi fikri gelişmemişken çok isabetli tespitlerde bulundu. İnsanı içgüdülerinin kölesi, amaçsız bir iradenin sonucu olarak gören bir kötümser olarak.
KAYNAKÇA: Schopenahuer-Aşkın metafiziği
Yorumlar
Yorum Gönder