Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kadın esasında yoktur; o erkeğin semptomudur.

Yazımın başında belirtmek isterim ki; bu yazı hiçbir varlığı inkar etmiyor, hiçbir cinsiyete ve hiçbir ideolojiye hizmet edası taşımıyor. Bir cinsiyete karşı öfke ya da karalama amacı da gütmemektedir. Bu yazı sadece farkındalık ışığıyla sizlere yeni bir perspektif sunarak, gerçeğin cesetlerini analiz etme penceresi izlenimi vermektedir. Öncelikle doğada dişi vardır kadın diye bir şey yoktur. Kadınlaşma süreci zamanın anlam yaratma işlevinde tezahür etmiştir. Bizler, dişinin üzerine rol ve biçimler katarak kendi emellerimiz doğrultusunda dişiyi kadınlaştırıyoruz. Anlam yükleme öznesi olarak biz insanlar, rol ve biçimlerle ötekinin iradesi dışında - onu özne olarak baz almadan- dişiliğin fıtratını bozarak ne yazık ki onu özündenden koparmış bulunmaktayız. Ne demek kadın yoktur? Bunu anlamak için varlık(isim) ve sıfat konusunu açmak lazım. Sıfat varlıkları nitelemenin adıdır. Bir varlığın nitelikleri yani bir bakıma onun özellikleri olur. Örnek veriyorum; yakışıklılık bir sıfattır. Bu sı

Bilgi terörü

Daha doğmadan DNA'mıza işlenen bilgiler ve akabinde doğunca aileden başlayarak toplum, okul ve daha nice kaynaktan üzerimize düşen bilgi yığınlarının farkında mıyız acaba? Peki bu bize kodlanan bilgiler gerçekten bize mi ait? Bize ait değilse biz kimiz o zaman? Tam bir varoluşsal fiyasko ... Aile kurumundan tut da tüm çevreye kadar, bize empoze edilen bilgiler var. Okula gideriz okullarda hep başkalarının başarılarını, başkalarının bilgilerini bize öğretirler. Yazarların ve tüm ilim insanların sözleriyle zihnimizi doldururlar ve nitekim biz de bu bilgiler ışığında kendi benliğimizi yaratırız. Başkaların bilgileriyle yaşarsak ancak başkası oluruz öyle değil mi? Sadece bu da değil ki bizim dışımızda dışarda yani hayatta işlenen bir sistem var ve bizim de bu sisteme ayak uydurmamızı, ayak uyduramazsak ayak olacağımızı söyleyerek, bizi sisteme biat ettirmeye çalışan nasihatçıklar var çevremizde. "Çoğumuz ikinci el insanlar haline geldik. Okuyoruz, üniversiteye gidiyoruz, büyük or

Cumhuriyet Kuran'ın emridir.

Cumhuriyet; Kur’an-ı Kerim'in emridir. Cumhuriyet Hz. Muhammed’in  mirasıdır. Peki hangi cumhuriyet?... Buna gelmeden önce, Hz.Muhammed'in Kuran'ı Kerim ışığında yönetişim modeli olarak kurduğu cumhuriyet devriminin serüvenine bakalım. Hz. Muhammed, (s.a.v) içinde bulunmuş olduğu toplumun kabileler, aşiretler tarafından yönetilmesini Kur’an’ın; “İş ve yönetim konusunda onlarla da şuraya git/onlara danış/istişare et..” (Al-i İmran, 159) “işleri, yönetimleri aralarında bir şuradır/ aralarında istişare iledir…” (Şura, 38) emri gereğince kaldırarak, kabile aşiret yönetimine son verip şurayı, yani halk meclisini kurmuş ve meclisin kararları doğrultusunda yönetim oluşturmuştur. Ve yine Kur’an’ın “Şu bir gerçek ki, Allah size, emanetleri onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.”(Nisa-58) buyruğu doğrultusunda, belli aşiret mensuplarına değil, liyâkata değer vermiş ve her işe ırkı, cinsi, rengi ne olursa olsun ehil

Zekat 40'ta 1 değil ihtiyaçtan arta kalanı vermektir.

Ezilenlerden,yoksullardan yana olup, Mekkede ki tefeci bezirgan burjuvazisine, "Lehül mülk(Mülk Allah'ındır)" şiarıyla tezahür eden İslam dini;ekonomik düzene yeni düzenleme getirdiğini hem kitaptan hem de tarihten bilmekteyiz. Müşriklerle yapılan savaşta ganimetlerin nasıl ikame edileceği konusunda şöyle buyrulmuştur. “O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan  bir servet haline gelmesin.”(Haşr, 59/7) Mülkün eşitçe paylaşılmasına dair buyrulan ayet; “Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orasını bereketlendirdi. Orada dört mevsim güç/kuvvet kaynaklarını isteyenler/ihtiyaç sahipleri eşit olarak yararlansın diye takdir etti.” (Fussilet; 41/10). Zenginlerle fakirlerin eşitlenmesi adına buyrulan ayet; Rızıkta üstün kılınanlar (zenginler) yanlarındaki (yoksullar) ile eşit hale gelmemek için onlara vermiyorlar. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar? (Nahl; 16/71). Böyle ve daha nice ayetlerle mülk sistemine düzenlemeler getiren Allah'ın kitabı

Yaşadığımız evrenin simülasyon olduğuna dair kanıtlar

Yaşadığımız evrenin simülasyon olduğuna dair bilimsel delil,felsefik ve dini kanıtı sizlere açıklayacağım. İlkin bilimsel deliller; A.) BİLİMSEL DELİLLER 1.) Çift Yarık Deneyi Çift yarık deneyinde elektronlar çift yarıklı bir plakaya gönderilirler.Eğer yarıklardan geçerken gözlemlenirlerse parçacık şeklinde davranıyorlar. Eğer gözlenmezlerse dalga şeklinde davranıyorlar. Bu bilim dünyası için şok edici bir bilgi olmuştur. Yakın zamanda bu konuyu daha iyi anlamak için, bu deney geliştirildi ve bu sefer aynı deneyde elektronlar yarıklardan geçtikten sonra gözlemlendi. Sonuçlar yine çok şaşırtıcıydı. Elektronlar sanki gözleneceklerini biliyormuşlarcasına yarıklardan geçerken parçacık şeklinde davranmışlardır. Tabi bu bir yorum. Bunu farklı şekillerde açıklamakta mümkün ama bazıları tarafından bu, simülasyon bir evrende yaşadığımıza dair delil olarak gösteriliyor. Çünkü fiziki bir dünyada bunun bir açıklamasının olmadığını öne sürüyorlar. Bu mantık bilgisayar simülasyonda ki  GTA v

" Kendini bulmak için önce kaybetmelisin."

Kendimizi bir başka kişi ya da olaya bağlı kıldığımızda, hayatın doğal akışını engellemiş oluruz. Ahengi sağlayabilmenin yolu, gerektiğinde işleri oluruna bırakmaktır. " Kendini bulmak için önce kaybetmelisin." Gerçek güç ve saygıya ulaşmak, ancak kişiliğin aç kısımlarından kurtulmakla mümkün olur. İnsanlara gereksinimiz vardır.Ergin hale gelebilmemiz için sevgiye  ve bunu paylaşmaya ihtiyaç duyarız. Erich Fromm'un dediği gibi"Kişinin yaşamın,mutluluğun,gelişimin ve özgürlüğün zevkine varabilmesi,onun ilgi,saygı,sorumluluk ve akıl ile sevebilme yeteneğine bağlıdır." Şimdi odağımızı değiştirelim,bir ilişkiyi zedeleyen hastalıkları bırakıp,sağlıklı sevginin üzerine yoğunlaşalım. Biz insanlar,evrendeki en gelişmiş canlılarız. Evrimimiz hiç durmaz, hep devam eder. Bu süreçte, birbirimize bir zincirin halkalarıymışız gibi derinden bağlı olduğumuz yönünde bir ruhsal bilinç de gelişir. Her birey, insanlığın bir parçasıdır ve ona katkıda bulunur. Herbirimizin

Liberalizm nedir? Sosyalizmle ve komünizm arasındaki ilişkisi

Liberal kavramı, tarihte ilk defa Adam Smith'in yazmış olduğu "Ulusların Zenginliği" adlı kitapta geçer. Liberal kavramının anlamı tarih boyunca çeşitli değişiklere uğrasa da genel olarak düşünce özgürlüğü,ifade hürriyeti,basın özgürlüğü ve özellikle serbest ticareti savunanları ifade etmek için kullanılmıştır. Bu anlayış,tarih boyunca genel olarak sosyalizm ve muhafazakarlık arasında bir yer tutmuş fakat özellikle komünizme karşı olmuştur. Açıkçası liberalizmi bir iki kesin cümleyle açıklamak zor gözüküyor. Çünkü liberalizm,ahlaki,ideolojik ve sosyal ilişkiler boyutu olan bir siyasal sistemdir. Bu nedenle liberalizmin varlığını birçok farklı alanda görüyoruz.  Liberalizmin felsefi temelleri,17.yy filozofları tarafından atılmıştır. Özellikle bu yüzyılın en önemli  filozoflarından olan John Locke'nın düşünceleri liberalizmin öncü fikirleri olarak kabul edilir. Locke'a göre insanlar devlet olmadığı dönemlerde özgür ve eşit bir şekilde yaşıyorlardı.  Ona göre devl

Sosyalizm ve komünizm arasındaki farklar

Sosyalizm ve komünizm siyasi,felsefi ve ekonomik yönleri olan iki ilginç kavramdır. Bu iki kavramların ortak yönleri olduğu gibi farklı yönleride vardır.  Bu yazımda iki temel kavram arasındaki ilişkiyi ele almaya çalışacağım. Sosyalizm,komünizmden daha önce geliştirilmiş bir ideolojidir. Sosyalizm fert veya zümre egoizmine karşı toplumu her yönden tatmin edici kollektif bir sosyal yapıyı kurmayı amaçlayan doktrindir. Karl Marx'a göre komünizm sosyalizmin bilimsel temele oturtulmuş halidir. F. Engels, Marx'ın ileri sürdüğü komünist doktrini "bilimsel sosyalizm" olarak tanımlamıştır. Bu acıdan sosyalizmin komünizmden daha eski bir ideoloji olmadi sosyalizm ve komünizm arasındaki ilk farktır. Marx'a göre tarihte belirleyici olan,üretim araçlarının hangi sınıfın elinde ve mülkiyetinde olduğudur. Her toplumda egemen olan üretim ilişkileri o toplumu iki sınıfa ayırmıştır.  Ornegin ilk imparatorluklarda toplum köle ve efendiler olarak ikiye ayrılmıştı. Daha sonra o

Eşitlenme

Örnek-1; Herkese saray ve içinde köleler bulunmayacağına göre, eşitlenme aşağıdan yukarı değil yukarıdan aşağı olmalı.. Örnek-2; Eşitlenme, elinde çok olanın az olanla paylaşması ile gerçekleşir.. Örnek-3; 10 elmayı 5 kişi: 1 kişi 6 tane, kalan 4 kişi 1 er tane alarak paylaşmış. Eşitlenmeyi 4 kişinin de 6 şar tane elma alması sanıyorlar. O kadar elma yok, 4 tane üzerinde birbirini yiyorlar. 6 tane alan da seyrediyor. Eşitlenme 6 tane alanın 4 taneyi vermesi ile olur. Örnek-4; Kıt olan kaynaklar değil, aşağıdakilerin üsttekilerle eşitlenme algısıdır. Üsttekilerin aşağıdaki ile eşitlenme isteği olsa. Kaynaklar bolca Örnek-5; 100 tane elmayı 20 kişi bölüşecek. birinde 40 var Eşit olması nedir? diğerlerinin 40 alma çabası mıdır yoksa hepsinin 5 alması mıdır?? Eşitlenme aşağıdan yukarıya olmaz.. 1 kişi 40, kalanı yaklaşık 3 tane alınca 3 ü 40 a eşitlemeyeceğiz.. 40*20=800 elma yok. 40 tane olan 35 inden vazgeçecek herkeste 5 olacak... ba

Sosyalizm Aslında Nedir?

Sosyalizm, insanın insan tarafından sömürüldüğünü tüm sistemleri kaldırıp,üretim araçlarının ortak mülkiyete alınmasını gerektiğini ileri süren siyasal sistemin adıdır. Kapitalizmi reddetmekle birlikte bireycilik değil toplumculuk anlayışı öne çıkmaktadır. Sosyalizm aynı zamanda komünist sisteme zemin hazırlayan ideoloji ve harekettir. Sosyalizm, komünizme geçiş evresidir. Sosyalizm, bir toplumun ekonomik faaliyetlerinin kamuya ait olması ve hem sosyal hem de ekonomik alanda toplumsal refahın devlet tarafından sağlandığı siyasi teoridir. İlk çağdan beri farklı biçimlerde yorumlanan düşüncenin önemli isimleri, daha doğrusu temsilcileri Platon, Campanella, Saint Simon, Robert Owen, Charles Fourier, Proudhon, Louis Blanc ve bilimsel sosyalizmin kurucuları olan Karl Marx ile Friedrich Engels’dir. Fert yerine toplum kavramının öne çıktığı düşünce tarzında, siyasi eşitliğin iktisadi eşitlikle sağlanması gerektiği belirtilmiş, aksi taktirde tam bir özgürlüğün olamayacağı savunulmuştur. S

Kapitalizm Aslında Nedir?

Günümüzün hakim ekonomik sistemi olan kapitalizm üretim araçlarının yani fabrikalarının,atölyelerin vs ticarethanelerin kar elde etmek amacıyla özel mülkiyete ait olduğu bir ekonomik sistemdir. Bu sistemde, ürünleri üretme ve dağıtma yolu ufak bir azınlığa aittir. Bu gruba kapitalist sınıf denir. İnsanların büyük çoğunluğu ise geçinebilmek için “emeklerini” satar ve bunun karşılığında belli bir ücret alır. Bunlara da işçi sınıfı denir. Konuyu basitçe anlatacak olursak, her şeyin değerinin para ile ölçüldüğü, hayal ettiğiniz hemen hemen her şeyi satın alabileceğiniz, hayatınızı devam ettirebilmek için gerekli her şeyin sadece para ile alınabildiği sisteme kapitalizm denir. Kapitalizm ilk olarak Avrupa’da yayılmaya başladı. Daha önceleri kapitalizmin bazı özelliklerine İlk Çağ'da rastlanmıştır. Bildiğiniz gibi kapitalizm öncesi feodal sistem dünyada hakimdi. Feodal sistemde tüm üretim araçları ve topraklar soyluların elinde bulunurken, halk bu toprakları işleyip, geçimini sürdüre

Platon ve Evren

İnsanlığın en büyük düşünürlerinden Platon’un kozmolojisini anlattığı eseri Timaios'tur. Yapıtı iyi anlayabilmek için, Platon felsefesinin temel taşlarını bilmek gerekmektedir; Platon işe öncelikle bilgi konusuyla başlamıştır. Ona göre, değişen hiçbir şekilde bilinemeyeceği için, insan zihninden bağımsız olan, değişmez bir varlık olmalıdır. Platon işte bu sabit ve kalıcı varlılara idealar adını verir. Platon gerçekliği ikiye ayırır.  • Birinci bölüm, duyular dünyasıdır. Bu dünya hakkındaki yaklaşık ve mükemmel olmayan bilgilerimizi, beş duyumuzu kullanarak edinebiliriz. Duyular dünyasındaki her şey için “ her şeyin değiştiği” ve hiçbir şeyin sonsuza kadar varolmadığı gerçeği geçerlidir. Duyular dünyasında hiçbir şey var değildir;burada; bir şeyler ortaya çıkar ve sonra ortadan kaybolur. • İkincisi bölüm, idealar dünyasıdır. Aklımızı kullanarak bu dünya hakkında kesin bilgiye ulaşabiliriz. İdealar dünyası duyularla algılanamaz. Buna karşın idealar mutlak ve değişmezdir.