Ana içeriğe atla

Platon ve Evren

İnsanlığın en büyük düşünürlerinden Platon’un kozmolojisini anlattığı eseri Timaios'tur. Yapıtı iyi anlayabilmek için, Platon felsefesinin temel taşlarını bilmek gerekmektedir;



Platon işe öncelikle bilgi konusuyla başlamıştır. Ona göre, değişen hiçbir şekilde bilinemeyeceği için, insan zihninden bağımsız olan, değişmez bir varlık olmalıdır. Platon işte bu sabit ve kalıcı varlılara idealar adını verir.

Platon gerçekliği ikiye ayırır.

 • Birinci bölüm, duyular dünyasıdır. Bu dünya hakkındaki yaklaşık ve mükemmel olmayan bilgilerimizi, beş duyumuzu kullanarak edinebiliriz. Duyular dünyasındaki her şey için “ her şeyin değiştiği” ve hiçbir şeyin sonsuza kadar varolmadığı gerçeği geçerlidir. Duyular dünyasında hiçbir şey var değildir;burada; bir şeyler ortaya çıkar ve sonra ortadan kaybolur.

• İkincisi bölüm, idealar dünyasıdır. Aklımızı kullanarak bu dünya hakkında kesin bilgiye ulaşabiliriz. İdealar dünyası duyularla algılanamaz. Buna karşın idealar mutlak ve değişmezdir. Platon doğadaki her şeyin, mutlak biçimlerin yada ideaların birer gölgesi olduğunu söylüyordu.

Timaios’a geri dönecek olursak, Platon eserinde makrokozmozdan başlayarak mikrokozmoza uzanacak şekilde evrenin nasıl meydana geldiğini,insanın tabiatının anlatıldığı bir eser olup kendi zamanının çok ötesinde bir öngörü ile açıklamaya çalışmaktadır. Gözden kaçmaması gereken önemli bir hususta şudur ki; Platon Timaios’taki düşüncelerini kesin olarak değil, en akla yakın bir ihtimal olarak ileri sürmektedir. Ona göre ancak Tanrı fizik dünyasını kesin olarak bilebilir, çünkü fizik dünyası durmadan değişen bir dünyadır, durmadan değişen bir dünyada da kesin gerçekler değil ancak akla yakın ihtimaller vardır. Evrenin; insan zekası için çözmesi ve anlaması zor yapısına bir bakış açısı ve açıklama çabasıdır;Timaios.

Bu eserde Platon evrenin olusumunu
doğa bilimine ilişkin öğretisini içeren bir yapıtıdır. Var olan (sürekli var olan) maddeye, Tanrı şekil veriyor ve matematiksel formlar ortaya çıkıyor.
Platon burada efsanevi bir anlatımı olmasına karşın Presokratiklerin yaptığı bilimsel verilere dayanır. Demiurgos(Tanrı) ezeli olan formlara (idea) bakarak maddeyi düzene sokar bu anlatıda. Platon'un bu diyaloğunda,  doğanın fizik yasaları, kuvvetleri manasına gelecek şekilde, kurucu tanrı sıfatı verilen bir tanrıya da “Demiurgos“ ismi verilmiş. Burada Tanrı diye kastedilen aslında fizik yasaları, kuvvetleri. Fakat o tarihte bu yasalar bilinmediğinden, daha bir çok bilinmeyen doğa gücü için mitolojiden yaralanılması gibi mitolojik bir Tanrı ismi verilip tasvir edilmiş. Aradan geçen zaman içinde, özellikle de Orta Çağda kilisenin büyük çabalarıyla, Platon’un evrenin yaratılışı için aslında tamamen doğa anlayışına yönelik olan bu tasviri, Hristiyanlığın Tanrısını anlattığı söylenmiş. Hatta Platon’un bir peygamber gibi vahiy gelip, Timaios Diyaloğunu yazdığı bile iddia edilmiş.

Neden Platon eserinde hem bilimsel verilere dayanıyor,hem de efsanevi bir dil kullanıyor?

Timaios, Devlet di-yalogu ile birlikte Platon Felsefesini anlamak için anahtar rolü üstlenen önemli yapıtlarındandır. Ancak Timaios aynı zamanda içinde muğlak ifadelerin yer aldığı, mitos ile logosun birbirine karıştığı bir bir metindir. Bu yüzden, şiirsel ve mitoloji ile karışık dil yapısı sebebiyle eleştirilmiştir. Birçok araştırmacı Platonun bu eserini zor bir metin olarak kabul etmekte ve günümüzdeki bilim anlayışı bakımından izahı zor unsurlar barındırdığını düşünür. Çünkü bu eser onlara göre modern ve rasyonel olan karşısında geleneksel ve mitolojik olanı temsil etmekte-dir. Ancak buna rağmen Platon’un diğer eserlerinde eksik kalan ya da kapalı kalan bazı görüşleri ancak Timaios ile birlikte tamamlanmakta ve anlaşılmaktadır. Bu özellikle de kozmoloji ve Tanrı konusunda daha belirgindir. Dolayısıyla Timaios’un Platon’un düşüncelerinin anlaşılmasında rolünün olmadığını söyleyemeyiz. Yeni Platoncular bu metni Platon’un Tanrısal yönünün bir göstergesi olarak kabul etmişlerdir. Timaios aynı zamanda evrenin yaratılışı konusunda yapmış olduğu ilginç öneri ile de Hıristiyan filozofların da dikkatini çekmiştir.

 Ayrıca Platon’dan önceki dönemde efsanevi bir şekilde origins lerin hikayesi şairler tarafindan yazılıyordu (misal Hesiodus, « Theogonis »). Presokratiklerle (Thales, Anaximandros, Anaximene, vs.) evreni bilimsel bir şekilde anlama şekli ortaya çıkıyor.
Platon bu ikisini kasıtlı karıştırarak bir mesaj vermek istiyor: Bir kere, bahsettiği kozmoloji bir ironidir ve Platon burada şairlerle alay eder.
Ona göre insan evreni tam olarak anlayamaz, ve bu anlayamayacak olması onu özgür kılar (diğer türlü tanrı olurdu ve özgür olamazdı). Dolayısıyla şairlerin bahsettiği ve kendisinin de karikatürünü yaptığı kozmoloji olamaz. İnsan her şeyi kavrayamaz.

Peki o zaman Platon niye bir kozmoloji eseri yazıyor?

Çünkü çoğunluk, kendisine kozmoz içinde yer ederek, dünyayı yorumlar ve o yorum üzerine bir dünya kurar. Bunun içindir ki, Platon bu diyalogta politikadan da bahsetme gereğini duyar. Platon’un bu diyaloğunda ne demek istediğini, Anadolu’nun herhangi bir şehir veya köyüne gidip, oradaki insanlara evrenin oluşumu hakkındaki  tasavvurlarını, ve bunun sonucu olarak nasıl bir politik düzen istediklerini ve hangi partiye oy verdiklerini sorarak anlayabilirsiniz!

Eserdeki bazı düşünceler modern bilim tarafından geliştirilip akla daha yakın ihtimaller olarak ortaya konmuştur. Ama yaklaşık 2500 yıl önce yazılan eserde çoğu düşünceler hala ilk gündeki gibi güncelliğini korumaktadır.

Yazıyı Platon'un çağıyla günümüz kuantum çağıyla olan bir analizle bitirmek istiyorum.

Platon (M.Ö.300"ler): Evren sonradan vücut bulmuştur ve ezeli değildir. Onu var kılan Tanrı"dır. Tanrı yegane varlıktır ve onun dışında ancak "yokluk" vardır.Tanrı yokluktan madde çıkarmakta ve o da form kazanıp cisimleri oluşturmaktadır.Buna göre cisimler varlığın hatalı kopyalardır.

Modern kozmoloji (günümüz): Evren ezeli değildir ve 13.7 milyar yıl önce var olmuştur. Onun nasıl var olduğu bilinmemektedir. Bununla beraber evren bir kuantum yokluğudur. Bu yokluk içinden madde çıkarmakta ve onlarda kütleçekim ile biraraya gelip form kazanmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda ...

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i...

Kuran'da namaz diye bir ritüel yoktur.

Bu yazımda çok hasas ve bir o kadar da birçok inançta var olan "namaz" ritüelinin Kuran'da yeri olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Bu yazının referansı yaşanılan din değil  sadece Allah'ın ayetleri esas alınacaktır. Çünkü öne sürmüş olduğum yargı namazın sadece Kuran'da olup olmadığı ile ilgilidir. Dini ritüel olan namazın kökeni ve tarihçesi nedir? Namaz sadece İslam'a mı özgüdür? Kuran' da namaz var mıdır? Kuran'da namaz mı geçiyor?.. Kalıplaşmış ve binlerce yıllık süregelen olguları değiştirmek ve de onun yanlış olduğunu beyan etmek oldukça güç görünüyor. Güce ve çoğunluğa tapan toplumlarda böyle bir teşebbüste bulunmak, bırak karamaları öldürülmeye kadar bile gider. Ama biz hakikat yolcuları ölümü bile göze alarak ve tırsmayarak doğru bildiğimiz yolda gitme cürettine sahibiz. Aksi takdirde bu günlere( gelişim ve teknolojiye) nasıl gelebilirdik?... Öncellikle Kuran'da namaz kavramı değil  salât geçmektedir. Lakin mealcilerin çoğu  sa...