Ana içeriğe atla

Kapitalizm Aslında Nedir?

Günümüzün hakim ekonomik sistemi olan kapitalizm üretim araçlarının yani fabrikalarının,atölyelerin vs ticarethanelerin kar elde etmek amacıyla özel mülkiyete ait olduğu bir ekonomik sistemdir.
Bu sistemde, ürünleri üretme ve dağıtma yolu ufak bir azınlığa aittir. Bu gruba kapitalist sınıf denir. İnsanların büyük çoğunluğu ise geçinebilmek için “emeklerini” satar ve bunun karşılığında belli bir ücret alır. Bunlara da işçi sınıfı denir.
Konuyu basitçe anlatacak olursak, her şeyin değerinin para ile ölçüldüğü, hayal ettiğiniz hemen hemen her şeyi satın alabileceğiniz, hayatınızı devam ettirebilmek için gerekli her şeyin sadece para ile alınabildiği sisteme kapitalizm denir.

Kapitalizm ilk olarak Avrupa’da yayılmaya başladı. Daha önceleri kapitalizmin bazı özelliklerine İlk Çağ'da rastlanmıştır. Bildiğiniz gibi kapitalizm öncesi feodal sistem dünyada hakimdi. Feodal sistemde tüm üretim araçları ve topraklar soyluların elinde bulunurken, halk bu toprakları işleyip, geçimini sürdürebileceği kadar pay alıp, kalanını soylulara veriyordu. 19. yüzyılda Feodal sistemin yıkılmasının ardından özellikle İngiltere üzerinden ve genel Avrupa üzerinden kapitalizm tüm dünyaya yayıldı ve genelinde kabul gördü.

Kapitalizmin ana kavramları şunlardır: Özel mülkiyet,sermaye biriktirme,gönüllü takas,ücretli emek,fiyat sistemi ve serbest rekabetçi piyasadır.

Kapitalizm ilk ve orta çağlarda kısmi ve ilkel bir şekilde uygulanmış olsa da asıl gücüne 19.yy da ulaşmıştır. Günümüz dünyasında,büyük şehirlerden en ücra köylere kadar her alanda etkisini görmek mümkündür. Kapitalizmin tanımında iki temel nokta ön plana çıkar. Bunlardan birincisi kapitalizmde üretilen tüm ürünler sadece en yüksek kar amacıyla üretilir. Diğeri ise emeğin belli bir ücretle satıldığı ekonomik bir pazardır. Kapitalist ekonomi diğer ekonomik sistemlere göre tüketiciye daha fazla olanak sağlar. Günümüz marketlerinde her ne ürün alacaksanız en az 5 farklı marka seçeneğine sahipsiniz. Her biri farklı ambalajı içinde kendilerini seçmeniz için sizi bekliyor. Ya da özel bir okula mı gidecekseniz? Birbirinden farklı seçeneklerle sizleri bekleyen onlarca okul var.

Kapitalizm alışveriş için sizlere seçenekler sunar fakat bu seçenekleri seçmeniz için yeterince özgürlüğe sahip misiniz? Elbette hayır. Kapitalizmin en büyük özelliği sizi seçeneklerden birini seçmenizi zorlamasıdır. Peki bunu nasıl yapıyor? Elbette ki her alanda sizlere ulaştıkları reklamlar yoluyla.
Günümüz ıssız bir adada,teknolojiden uzak yaşıyorsanız ve tükettiğiniz için bir başkasına ihtiyaç duymuyorsanız reklamlardan kurtulabilirsiniz. Aksi durumda her alanda kapitalizmin etkisi altındasınız.
 Kapitalizmin herkesin zenginliğe ulaşmada eşit fırsatlara sahip olduğu iddiası koca bir yalandır. TV'lerde,gazetelerde veya internette sürekli olarak sıfırdan zenginliğe ulaşmış iş adamların hikayeleri dolaşır. Mallesef bu da yalan. Bu haberlerin tek amacı fakirlerin zengin olabilme umudunu hep canlı tutmaktır. Çünkü kapitalizmi ayakta tutan fakir insanların boş umutlarıdır. 1960'larda Amerika'da yapılan bir araştırmada fabrika işçileri kendilerini yakında zengin olacak kısa süreli fakirler  olarak tanımlamışlardır. İşte kapitalizm nedir sorusunun cevabı budur.

Kapitalizmde gelir eşitsizliği görmek mümkündür. Bir fabrikayı düşünün, bu fabrikanın tüm işini çoğunlukta emekçi işçiler yaparken bu işçiler hasılatın sadece en asgarisini alırken geriye kalan tüm devasa gelir patronun cebine girmektedir. Dolayısıyla kapitalizmde azınlık kesim çoğunluğun sırtında geçinen onların alın teriyle zengin olup lüks hayat yaşayan vicdan ve adaletten yoksun bir sistemdir.




Kapitalizmin en büyük iddiası insan doğasına en büyük sistemin yine kendisi olduğudur. Kapitalizme göre insan doğasında aç gözlülük ve rekabet vardır. İnsan hep daha fazlası ve daha lüksünü ister. Bu iki özelliğin en fazla parlatıldığı sistem de şüphesiz kapitalizmdir. Kapitalizme göre aç gözlülük ve rekabet topluma zarar vermiş gibi gözükse de toplumların hızlı gelişimine neden olan itici güçlerdir. Tabi bu hızlı gelişim, gelişim midir? Sorgulamak gerek!
Doğada biriktirme yok iken her canlı fizyolojik ihtiyacı kadar alırken kapitalizm nasıl doğanın sistemi olabilir? Tam bir akıl tutulması.


Kapitalizm demokrasinin en iyi kendi sistemi içerisinde güçleneceğini ileri sürer. Hiç beğenmediğiniz bir lider şaka gibi gelse de kapitalist demokrasilerde iktidara gelebilir. Adına burjuva demokrasi diyebileceğimiz bu sistemde burjuvaların demokrasiyle kalabiliyor!
 Burjuvalar yönetir karar verir işçi,emekçi sınıf ise buna itaat eder. Efendi-kulluk, çoban-koyun ilişkisi yani.



Kapitalizmde ekonominin sonsuza kadar katlanıp büyüyeceği iddia eder. Bir firmanın başına şansız bir olay gelmediği müddetçe ekonomik olarak büyüyecektir. Fakat dünyamız sınırlı kaynaklara sahiptir. Egomuzun sistemi de diyebileceğimiz kapitalizmde dolayısıyla  iddia ettiği sonsuza kadar büyüme vaadi sadece bir hayal olarak görünüyor.

Kapitalizmin en büyük şansı,alternatif ekonomi modellerinin kapitalizme karşı giriştiği her girişiminin başarısızlığa uğramasıdır. Sovyetler Birliği ve Çin bunun en büyük örneğidir. Kapitalizme karşı Sovyetler Birliği yıkılmış,Çin ise büyük dönüşümler yaşamıştır.

Kapitalizm, tüketicilerin en çok arzu ettiği şeyleri üretmeyi amaçlar. Fakat kapitalizm tüketicilerin yeni bir şey arzulaması için beklemez veya tüketiciye özgürlük sağlamaz. Tüketici farkında olmadığı ve sürekli bir şeyleri arzuladığı bir hapishanededir aslında. Kapitalizmde istenen tüketici modeli hep yenisini arzulayandır.
Bu yeni ürünün gerçek bir ihtiyaç olup olmaması hiç önemli değildir. Çünkü reklamlar sayesinde ihtiyacınız olmayan bir ürün öyle bir pazarlanır ki bir süre sonra o ürünün size su kadar gerekli olduğunu düşünürsünüz. Dünyanın neresine giderseniz gidin bu reklamların etkisi altındasınızdır. Reklamları bir büyü olarak bilinçaltımıza empoze etmeyi başarabilen bir sistemdir kapitalizm.

Kapitalizmde gerçekte fırsat eşitliği yoktur. Zaten fırsat eşitliği teşvik edilmez. Rakiplerinizle savaşacak rekabet beceriniz yoksa,belli bir sermaye olacak maldan yoksunsanız veya rekabet edebilecek bedensel güce sahip değilseniz sokaklar sizi bekliyor olacaktır.

Kapitalizmde rekabet alanına girebilecek beslenme,eğitim ve sermayeden yoksunsanız asla bir oyun kurucu olamazsınız.
Kapitalizmde üretim açısından hep daha fazlasının olması arzulanır.
Çevre kirliliğini önleme gibi maliyet oluşturabilecek unsurlardan kaçınılır. Çünkü çevre kirliliği için alınacak önlemler üretimde ek maliyetlere yol açacaktır. Bu nedenle büyük kapitalist ülkeler üretimleri çevreye duyarlı olmayan ve sermaye ihtiyacı olan fakir,geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde uygulanır.

Genel olarak kapitalizmin “serbest piyasa” anlamına geldiği düşünülür. Fakat serbest piyasa olmadan da kapitalizm var olabilir. SSCB’de, Küba’da, Çin’de ve diğer sözde sosyalist ülkelerde var olan sistem buna örnektir. Bu sınıflı ülkelerin sosyalist olduğu zannedilir; oysa kurulu düzene kısaca bakarak aslında bu ülkelerde sadece “devlet kapitalizminin” var olduğunu görebiliriz.

 Sovyet Sosyalist Birliğinde uluslararası sermayenin ihtiyacı doğrultusunda üretim yapılıyordu. Hem de bu üretim kapitalizmin en büyük özelliği olan ücret köleliği ile yapılıyordu.Nelerin üretilip üretilmeyeceği temel ihtiyaçlara göre ve bu oranda değil uluslararası rekabete göre şekilleniyordu.

Şimdi kapitalizmi kısaca özetleyelim:

Kapitalizmin artıları ve eksileri şunlardır;

Artıları: Kapitalizm zengin olmayı özendirir. Firmalar en yüksek verimi hedefler. Tüketiciler arzu ettiği ürünleri seçmekte özgürdür. Büyük oranda bürokratik devlet modeli öndedir. Kapitalizm sürekli kendini yenileyen dinamik yapıya sahiptir.

Eksileri: Firmalar gücü tekelleştirebilir. Firmalar verimi arttırmak için işçi ücretlerini kısar. Çevreye zarar verir. Üretimin çevreye zarar vermesini önemsemez.

Kapitalizmi eleştirirken sıkça bize yöneltilen bir yersiz eleştiriye değineceğim.
"Kapitalist degilsen veya kapitalizme karşı değilsen neden kapitalist araçlarla kapitalizmi eleştiriyorsun? Bu çelişki değil mi ?" vs. eleştirilere hitaben diyoruz ki; fabrikadan çıkan tüm ürünler kapitalizmin ürünü değil orada ki proleter işçilerin ürünüdür, kapitalizm ise tüm bunları kullanır. Sevgiler!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda ...

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i...

Kuran'da namaz diye bir ritüel yoktur.

Bu yazımda çok hasas ve bir o kadar da birçok inançta var olan "namaz" ritüelinin Kuran'da yeri olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Bu yazının referansı yaşanılan din değil  sadece Allah'ın ayetleri esas alınacaktır. Çünkü öne sürmüş olduğum yargı namazın sadece Kuran'da olup olmadığı ile ilgilidir. Dini ritüel olan namazın kökeni ve tarihçesi nedir? Namaz sadece İslam'a mı özgüdür? Kuran' da namaz var mıdır? Kuran'da namaz mı geçiyor?.. Kalıplaşmış ve binlerce yıllık süregelen olguları değiştirmek ve de onun yanlış olduğunu beyan etmek oldukça güç görünüyor. Güce ve çoğunluğa tapan toplumlarda böyle bir teşebbüste bulunmak, bırak karamaları öldürülmeye kadar bile gider. Ama biz hakikat yolcuları ölümü bile göze alarak ve tırsmayarak doğru bildiğimiz yolda gitme cürettine sahibiz. Aksi takdirde bu günlere( gelişim ve teknolojiye) nasıl gelebilirdik?... Öncellikle Kuran'da namaz kavramı değil  salât geçmektedir. Lakin mealcilerin çoğu  sa...