Ana içeriğe atla

Bir bilgisayar simülasyonun içerisindeyiz.

BİR BİLGİSAYAR SİMÜLASYONUN İÇERİSİNDE OLABİLİR MİYİZ?

 

Gerçek nedir? Beynimizin bize gerçeklik olarak sunduğu tüm bu dünya gerçek midir? Gerçeklik diye bildiğimiz ya bir yanılsamaysa? Her geçen gün daha gerçekçi olan bilgisayar oyunlarına bakınca, insan merak ediyor: Acaba bir gün oyunlarda tüm bilincimizle sanal bir karakter olarak yer alabilir miyiz? Peki ya zaten böyle bir oyunun içindeysek?

Sonradan söyleceğim yargıyı şimdi söyleyeceğim; Evrenimiz enerji dalgaları ile beyin koordinasyonlu bir simülasyon alanıdır. Beynimiz ise bize bu simülasyonu sunan simülatör bir organdır. Bunu kanıtlarla sizlere sunacağım. Başlayalım.

Simülasyonu izah etmeden  önce size gerçekliğin ne olduğunu ve özellikle beynimizin simülatör bir organ olduğu izahını bununla beraber beynimize neden güvenemeyecegimizi anlatmak istiyorum.

the Matrix filmini bilirsiniz. Matrix filminde Neon ile Morpheus arasındaki bir diyalogta Morpheus, Neon'a "gerçek; beynin elektrik sinyallerini yorumlanmasıdır" der.



Bugünkü bilimimiz de dış dünyada renk,ışık,koku vs. gibi şeylerin olmadığı her şey beynin bunları yorumlanmasından ibaret olduğunu söyler.
Yani aslında gördüm, duydum, kokladım, hissettim, tattım dediğimiz şeyler; beynimizin elektrik sinyallerini yorumlamasının birer sonucundan ibarettir. Kısacası deneyimlediğimiz her şey, gerçekten var oldukları için değil beynimiz bize ‘bu böyle’ dediği için deneyimliyoruz.

“Dünyada renk yoktur; renk sadece bakanın gözünde ve beyninde oluşur. Nesneler ışığın farklı dalga boylarını yansıtırlar, ancak bu ışık dalgalarının rengi yoktur.” diyor Daniel C. Dennett.

Rüyalar buna çok güzel bir örnek oluşturuyor. Rüya gördüğümüz zaman, rüyada yaşananlar gerçekte var olduğu için değil beynimiz o şekilde görüntü örtüleri oluştuğu için öyle görmekteyiz. Beynimizin sunduğu görüntülere koşulsuz güvenme fikri elbette absürt olacaktır. Neden? Çünkü beynimiz olanı değil algılayabildiği kadar ve yorumlanmış verilerin enformasyonunu bize sunmaktadır. Bunu yaparken bile yanılmakta olduğunu göstereceğim. Eğer öyleyse beynimize güvememeyiz öyle değil mi? İnceleyelim.

• Resme baktığınızda, dalgalanıyor gibi görünüyor değil mi? Oysa bu hareketsiz bir resim:

 


•Her iki kare de aynı renkte. İnanmıyor musunuz? İki karenin birleştiği çizgiyi parmağınızla kapatıp bir daha bakın.


Gördüğünüz gibi beynimize ve duyularımıza güvenemeyiz. Beynimiz bize olanı değil yorumlamış halini sunan bir mekanizmadır. Tabiri caizse söylemek gerekirse beynimiz simülatör bir organdır. Her şey beynin içinde oluyorsa ve her şey aslolan değil de yalanı yaşıyorsak o zaman bir simülasyonda mıyız? Cevabı evet..

Bilim kurgu klasiği Matrix senaryosu gibi dursa da, bilim çevrelerinde ciddi olarak tartışılan bir konudan bahsediyoruz.


Biz insan ırkı bugün sofistike teknojilerimizle yapay zekayı oluşturmayı basardık bile. İlerde matrix gibi simülasyon dünyaları yaratabilecek düzeye gelmemiz mümkün gibi gözüküyor. Peki ya biz de gelişmiş medeniyetlerin bir simülasyonundaysak?

“Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı yaşıyorsunuz?” makalesiyle bu konuyu modern insanın gündemine getiren ve Elon Musk’a ilham veren kişi ise Oxford Üniversitesi Felsefe Profesörü Nick Bostrom’dur.


Bu hipotezden ilham alan Elon Musk; katıldığı bir sempozyumda hepimizin bir simülasyondaki bilgisayar karakterleri olduğumuzu söyleyecek kadar cesur açıklamalar yapmış şunları ifade etmiştir:“40 yıl önce oyun konsollarında pong oyunu vardı. İki çizgi ve nokta arasında gidip gelen bir top. 40 yıl sonra, şimdi milyonlarca insanın aynı anda oynadığı fotoğraf gerçekliğinde 3B simülasyonlar, online video oyunları yapıyoruz ve bu her yıl daha da gelişiyor. Böyle giderse oyunları gerçekten ayıramayacağız. Bu mantığı yürütürsek gerçek dünyada yaşama şansımız milyarda bir.
Şimdi bu argümanda ne yanlış var onu söyleyin. Bu argümanda hata var mı? Gerçek dünyada yaşama şansımız milyarda bir. Belki de simülasyonda yaşıyoruz diye sevinmeliyiz."


Elon Musk evren simülasyonsa sevinelim, çünkü bu sayede uygarlığı büyük filtreden kurtarmak için Matrix inşa edebilir ve içinde yaşayabiliriz diyor: “Bir uygarlık ilerlemeyi durdurursa beklenmedik bir felaket o uygarlığı yeryüzünden silebilir. Bu durumda ya gerçekten ayırt edilemeyen simülasyonlar oluşturacağız veya uygarlık yok olacak."

SİMÜLASYON TEORİSİ NEDİR?

Kök olarak Latinceden gelen simülasyon, kelime olarak ‘’taklit etmek, benzetim, benzemek’’ anlamlarını karşılıyor. Bu kurama göre yaşadığımız evren bir matrixten ibaret olup bir modelde yaşadığımız anlamını taşıyor.

“Hiç gerçek olduğundan emin olduğun bir rüya gördün mü, Neo? Peki ya bu rüyadan hiç uyanamasaydın? Gerçek dünya ile düşler dünyası arasındaki farkı nasıl anlayacaktın?” Matrix(1999)



Simülasyon Argümanı; algıladığımız ve kabul ettiğimiz gerçekliğin aslına bir simülasyondan ibaret olduğunu ve bu simülasyonun içinde yer alanların bu durumdan habersiz olduğunu savunur. Yani bu teoriye göre, gerçek aslında bizim algılarımıza yaşatılan bir aldatmacadır. Bir sebepten veya bir amaç doğrultusunda başkaları tarafından var edilmiş bir oyunun oyuncularıyız ve bunun farkında değiliz.



Argümanın Babası: Nick Bostrom

Bu çok çılgın bir düşünce; ancak argüman oldukça sağlam. Bu argüman İsveçli filozof Nick Bostrom  tarafından 2001 yılında yazıp, 2003 yılında yayınladığı "Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?" başlıklı makalesinde ileri sürüldü.
Bostrom, makalesinde şu 3 olasılıktan birinin gerçek olma ihtimalinin %100'e çok yakın olduğunu söylemekte:

Nick Bostrom imzalı bu makaleye göre şu olasılıktan birisi söz konusudur: (1) İnsan ırkı, üst-insan denilecek bir düzeye gelmeden yok olacak veya (2) Herhangi bir üst-insan ırkının kendinden önceki atalarının yaşamının simülasyonunu yapma imkanı olmayacak veya (3) Şu an bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz.

Bu durumda, bizim bir simülasyonda olma ihtimalimiz, simülasyonda olmayıp da gerçekten gerçek olma ihtimalimizden milyarlarca kat yüksektir. Bu da, eğer yukarıda bahsettiğimiz şartlar sağlanıyorsa, neredeyse kesin olarak bir simülasyon ürünü olduğumuz anlamına gelmektedir. Çılgınca, öyle değil mi?

Yani Bostrom'un simülasyon argümanı aslında doğrudan bir simülasyon içinde yaşadığımızı iddia etmez. Söylediği tek şey, eğer simülasyonda yaşamıyorsak, argümanındaki ilk iki olasılıktan birinin doğru olması gerektiğidir. Ancak her iki olasılık da pek mümkün gözükmemekte, değil mi? Bu da, kaçınılmaz olarak bir simülasyonda yaşadığımız sonucuna varmamızı sağlamaktadır.

ŞÜPHECİ BAKIŞ

●Şimdi bir ayna düşünelim, büyük bir aynamız var ve bunu ufka doğru tutuğumuzu düşünelim. Ayna mesela güneşi yansıtacaktır. Güneş dünyaya 150 milyon km. Şimdi biz aynanın içine baktığımızda 150 milyonluk bir mesafe göreceğiz öyle değil mi? Fakat aynanın kalınlığı ne kadardır? 1-2 cm.. Dolayısıyla biz güneşi aynada 150 milyon km olarak algılamamız tamamen bir illüzyon bir yanılsamadan ibarettir. Evrenin milyarca yıllıymış  devasa yer alanıymış bunlar yanılsama aslında biz hiçbir yerdeyiz. 

● Evren 13,8 milyar yaşında değil mi? Bu kadar zaman ve evren çok büyük devasa büyüklüğü var. Diyoruz ki evren neyin içinde?  Burda kitlenip kalıyoruz. Yine bilgisayar oyunlarından gidelim. Bir oyunda karakter ormanda gidiyor. Karakter nerde dersen ormanının içinde. Orman nerde şehrin içinde. Ee peki her şey neyin içinde? Dolayısıyla oyun neyin içinde bir CD'nin içinde,bir bilgisayarın hard diskinde. İşte bunun gibi bizim evrenimiz de 13,8 milyar yıllık devasa evrenimiz küçücük bir hafıza kartın içinde var olabilir.

● Rüyaları ele alalım..  Rüyada bir mekânda bir şeyler yapıyorsunuz. Dokunma, tatma, ses, ışık vs. gibi deneyimler yaşarsınız. Peki bu gerçek mi hayır bunlar bilincin yarattığı hayaller. Bilincin sana orda madde algısı yaratıyor. Beyninizi açıp baktığımızda öyle bir mekânda dokunma tatma gibi duygular yoktur. Aynı şey bizim uyandığımızda da geçerli olabilir. Zira biz gerçeğe değil hayale bakıyoruz. Beynimizin elektrik sinyallerinin yorumlanmasıyla beynimizde ki ekran projeksiyonuna bakıyoruz.

FELSEFE BUNA NE DİYOR?

Evrenin bir simülasyon olup olmadığı konudaki şüpheciliğin kökeni milattan önce 5. yüzyıla kadar dayanır. Parmenides, The Way of Truth adlı eserinde fiziksel dünyanın günlük gerçekliğe bakışının yanlış olduğunu ve dünyanın değişmeyen, yenilenmeyen ve yok edilemeyen bir bütün olduğunu ileri sürer.

Bir benzetimde olabilir miyiz?

İnsanlık, yüzyıllardır “hakikatin” ne olduğunu sorgula gelmektedir. . Daha M.Ö. 300’lü yıllarda Çinli filozof Zhuangzi, “Rüyamda bir kelebek olduğumu mu gördüm, yoksa şu an insan olduğunu düşleyen bir kelebek miyim bilmiyorum” diyerek rüyaların o “gerçekçi” dünyasına duyduğu hayreti anlatmaya çalışmıştı. Özellikle 21. Yüzyıl başlarında Matrix filminin popüler kültüre de mal olan benzetim fikri epey ilgi çekmişti.

Platon'un mağara alegorisinde ise bir mağaradan insanlar  zincirlenmiştir. Mağaradakiler, sadece duvara yansıyanları görmekteler ve tüm gerçekliği, duvara yansıyan gölgelerden ibaret sanırlar. Oysa zincirleri bir kez çözüldüğünde mağaradan çıktıklarında gerçeğin hiç öyle olmadığı gerçek olarak bildikleri bir yansıma/simülasyon olduğunu farkederler. Görünür evren, tıpkı mağara örneğinde olduğu gibi gerçeğin değişken ve ölümlü bir kopyasından, gölgesinden başka bir şey değildir.

Bu görüşü post modern filozoflarından biri olan George Berkeley kendisi bir papazdır, algılamanın dışında hiçbir şey olmadığını söylüyordu. Onun ünlü sözü "varolmak algılanmış olmaktır." sözü çok değerli bir görüş olup bugünlere kadar mevcudiyetini korudu. Berkeley’e göre madde hayaldir ve nesnel gerçeklik yoktur. Berkeley’in maddeyi yadsımasıyla simülasyon hipotezin nesnel gerçekliği reddetmesi arasında paralelik vardır. bunu hiçbir bilimsel bulgu olmadığı, bir ip ucunun olmadığı zamanda söylüyor. Bu takdire şayan değil
mi? İşte Berkeley'in öznel idealizmi dediği şey ses, dokunma, renk, koku, sertlik vs. diye bir şey yok, bu sana yaratıcı ya da programcı tarafından sana kodlanmış bir şekilde senin onu algılayıp var olmanla mümkün olduğunu herhalde kolaylıkla ifade edebiliriz. Eğer sen bir sivrisineğin algılama duyu reseptörlerine sahip olsaydın onların gördüğü dünyayı görecektin.  Bir ışık fotonu için kütlesiz parçacık var. Kütle, sertlik diye bir şey yoktur ve onlar içimizden geçip giderler. Mesela bir röntgen filmi çektiriyoruz; senin içinden  etinden bir sürü röntgen ışığı gelip geçiyor. Onlar için hiç gibisin yok gibisin.

Bu örneğe simülasyon kuramının yaratıcısı Jean Baudrillard' ın şu sözüyle devam ettirmek istiyorum. Zaten konumuz simülasyonsa Baudrillard'tan bahsetmemek olmaz. Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon adlı kitabında şöyle bir örneğe yer verir; “Birey televizyonda Sudan iç savaşını,bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izler.Televizyonu kapattıktan sonra Sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için artık bitmiştir”  Bu örnek tıpkı Berkeley'in "varolmak algılanmış olmaktır" sözüyle eş değerdir. Aynı zamanda kuantum mekaniğin gözlemci etkisi ve çift yarık deneyi de buna örnektir. Solipsizm doktrininde de olduğu gibi ancak bir gözlemci olduğu zaman varlık görünür.

Descartes ise şöyle bir soru sormuştur. Büyük bir gücün sizi uyuttuğunu ve uyurken size çok gerçekçi rüyalar gördürdüğünü düşünün. Zihniniz bunun rüya olduğunu anlayabilir mi?
Descartes, vücudu algılanmasının bir rüyanın sonucu mu yoksa şeytan tarafından oluşturulan bir illüzyon mu olduğu üzerinde düşünmüştür. Bunu şöyle açıklıyor:
’Zihin, vücuttan ayrı bir özdür, temeli düşünce olan bir özdür.’’ diyerek varolan algılanandan şüphe ederek belki şu an üzerinde tartıştığımız simülasyonu teşkil eden paradigmayı savunuyordu.

Zaman ve mekânda çıktığımız sanal yolculuğumuzun ilk durağı Hiint Felsefesi’ne göre ise aslında her şey evrenin yaratıcısı olarak ifade edilen Tanrı Sada Şiva ve eşi Adi Şakti’nin arasında geçen “Leela” adı verilen sonsuz bir oyundan ibarettir. Hindistan’ın en eski kutsal yazıtları olarak bilinen Vedalar’a göre de evrendeki her şey Tanrı Brahma’nın rüyasından ibarettir. Gerçek olduğunu düşündüğümüz her şey Maya yani illüzyondur. Yine aynı coğrafyada bu konuya dair anlatılan çok güzel bir hikâye vardır:

Zamanda ve mekânda yolculuğumuza devem ederek kendi coğrafyamıza geldiğimizde ise benzer bilgilerle karşılaşırız. Anadolu’da “Dünya hayatı bir rüyadan ibarettir. Dünya da servet sahibi olmak rüyada define bulmaya benzer…” diyen Mevlana da, Arabistan’da “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” diyen Hz. Muhammed de bu kurama işaret ettiğini kendi öz kültürümüzde mümkün değil midir sizce de?

Ayrıca "vücudu algılanmasının bir rüyanın sonucu mu yoksa şeytan tarafından oluşturulan bir illüzyon mu olduğu üzerinde düşünen" yine Descartes de, Antik Yunan’da “Mağara Alegorisi” ile gölgeler dünyasında yaşadığımızı ifade eden Platon da aynı şeyi söylemiştir.

DİN BUNA NE DİYOR?

Öncelikle simülasyon argümanı dinle ters düşmeyeceği ve ve dinin bu olaya yabancı olmadığını belirtmek gerekir. İster simülasyon ister rüya, hayal, fani dünya diyelim hepsi çoğunlukla aynı fikrin ürünleridir. Anti-teizm tarafları simülasyon argümanını dünya dışı varlıklar tarafından gibi varsayımlar dine karşı bir eleştiri olarak getirse bile din çevrelerince zaten bu dünyanın hayal, rüya ve de simülasyon olduğunu lakin bu simülasyonun başlatıcısı veyahut yaratıcısı Allah’tır der. Şimdi dinin bu görüşe olan yakınlığı anlatalım.

İslam dininde bir rüyada olduğumuzu ve ölünce uyanacağımızı söylemleri mutlaka duymuşsunuzdur. Bu dünyanın yalan, fani olduğu diğer dünyanın gerçek ve baki olduğu gerek toplumdan gerek ayetlerden görmekteyiz. Bazı ayetleri tek tek inceleyelim;

● Mümünin 112. Allah,  “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. 113.Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler.114.Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu  bilmiş olsaydınız.”

Bu ayette anlaşıldığı gibi zamanın sahteliği ve yaşadığımız dünyanın gerçek olmadığını apaçık bir şekilde işarer ediyor.

Zamanın göreceliği bize bu ayetleri hatırlatıyor;

● Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (Hac Suresi, 47)

- Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir. (Secde Suresi, 5)


Bir playstation oyununda bir zaman kavramı vardır değil mi? FİFA oyununda,1’den 90’a kadar bir dakika gösterimi vardır. Faraza diyelim maçın 87.dakikası bizim gerçek hayatta yaklaşık 9 dk’ya tekabül eder. Biliyorsunuz biz FİFA oyununu 90 dk oynamıyoruz.  10'ar dakikalık sürelerle  oynarız. Makina bunu 90 dk’ya oranlayarak yayıyor. Dolayısıyla orda ki zaman bir illüzyon. Gerçekte 90 dakika dediği şey senin hayatında 10 dakikaya tekabül geliyor. GTA oyunları da aynı şekilde öyle işliyor.

Buradan hareketle bizim evrenimizde zaman öyle görecelidir. Zaten Einstein’da zamanın mutlak olmadığını izafi olduğunu ispatladı. 
Ve mümünin süresinde 112-114 ayetlerinde biz  öldüğümüzde boyut değiştirdiğimizde Allah orada soruyor, orda ne kadar yaşadınız? Bir kuşluk vakti bir saat kadar.. Düşünün bir insan 70 yıllık ömrünü 1 saat olarak söylüyor. Bu aynı FİFA oyununa benzedi. Mesela kafanıza bir sanal gözlük taksak FİFA oyununa girmiş olsak orda 90 dakikalık bir deneyim yaşayacağız. Gerçek hayata döndüğümüzde başka birisi bize sorduğumuzda orda ne kadar yaşadınız diye 90 dakika deriz ama bunun öyle olmadığını öğreniriz. İşte müminin süresi bize bu evrenin de öyle olduğunu belirtiyor.

● “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Bilgi ve  güç dışında  bir şeyle geçip gidemezsiniz. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz. İkinizinden üzerine ateşten bir alev ve erimiş bir bakır/duman gönderilir de  başarılı olamazsınız.
(Rahman:33-35)

Bu ayeti şöyle açıklayalım. Mesela bilgisayar oyunlarında sınırlar vardır.  Bir savaş oyununda gökyüzüne ateş ettiğinde orda nokta nokta imgeler oluşur. Çünkü oyunun bir sınırı vardır. Aynısı bizim evrenimizde vardır. Misal atomun %99'99 u boşluk bu da dünyamızın gerçek olmadığı sanal,sanal parçacıklardan oluştuğunu gösteriyor. Atom altına indiğinizde resim silikleşiyor. Bir filmi izlediğimizde filmde oyuncular vardır, uzaklıkları vardır vs.. Fakat televizyonun kendisine yakınlaştığımızda ekranda titreşimler vardır. Aynı şekilde atom altına indikçe- kuantum fizikçileri bunu söylüyor- her şey bir hayale dönüşüyor. Görüntüye yaklaştığımızda görüntü kayboluyor. Teninizi labarotuvarda merceğe alırsak ve ona yakınlaşacak düzeyde derinine indiğimizde teniniz atom altı parçaçıklara ve atom altı parçacıklar da silikleşmeye kadar gidecektir. Bir de fizikte entropi vardır. Bu her şeyin düzensizliğe, yokluğa gidişini ifade eder.  Yani bu evrenin mutlak bir varlığı da yoktur.


● Kaf süresi 3-4.ayetlerde  "Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkânsız) bir dönüştür! Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır." 

Şimdi bir bilgisayar oyunu düşünelim. Bir savaş  oyunda bir karakter ölüyor değil mi? Öldüğünde ne oluyor tekrar diriliyor. Ölen oyuncu bilgisayar oyununda nasıl dirilebiliyor? Çünkü bilgisayarın işlemcisi ona tekrar hayat veriyor. Onun yazılımında saklanıyor. İşte aynı şekilde ayette biz toprağın onlardan neyi eksilttigini çok iyi biliriz. Yani onların bedeni çürüdü diye özleri yok olmuyor, onların özü Allah katında mevcut. Bu da bize dünya ile simülasyon üzerine bir benzerlik olarak göründü. 

● "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız."(Araf-25)

Bu ayet bana bir simülasyona girişi andırıyor. Allah'ın yaratmış olduğu bir kurgusu yani simülasyonu.

● Nûr, 39.. Ayet: İnkâr edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur.

Bu ayet bana şunu düşündürüyor; sanki bir simülasyondayız, rüyadayız uyanınca gerçeği Allah'ı görüyoruz.
13. Kat diye bir film var. Filmde 1937 dünyasına  gidiyorlardı. O dünyada bir şeylere kavuştuğunu düşünüyorlardı ama süre dolu uyandığında, yanında makineyi ve programcıyı görüyorlar. Ayrıca bu ayet, bu dünyanın üstünde boyutlar olduğunu burasının tamamen serap olduğunu vurguluyor. Bu da bir simülasyonda yaşadığımız gerçeği değil de nedir?

● “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Bilgi ve  güç dışında  bir şeyle geçip gidemezsiniz. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz. İkinizinden üzerine ateşten bir alev ve erimiş bir bakır/duman gönderilir de  başarılı olamazsınız. (Rahman:33-35)

Bilim insanları evrende ne kadar uzaktan bakarsan aslında zamanda o kadar geriye baktığımızı söylerler. En basitinde güneşe baktığımızda onun 8 sn öncesini görürüz. En uzağa bakmaya kalksak belki big bang anını göreceğiz ki bu da aslında son derece sıcak,parlak bir plazma halinde bir evren göreceğimize işaret eder. Ve eğer son derece hızlı bir yolcukla evrende gidebileceğimiz yere kadar gitsek,karşılacağımız şey ayette ifade edilen durumdur; sıcak plazma. Yani mutlak gerçek bizden kaçar. Mahremdir.


 Mesela bilgisayar oyunlarında sınırlar vardır.  Bir savaş oyununda gökyüzüne ateş ettiğinde orda nokta nokta imgeler oluşur. Çünkü oyunun bir sınırı vardır. Aynısı bizim evrenimizde vardır. Misal atomun %99'99 u boşluk bu da dünyamızın gerçek olmadığı sanal,sanal parçacıklardan oluştuğunu gösteriyor. Atom altına indiğinizde resim silikleşiyor. Bir filmi izlediğimizde filmde oyuncular vardır uzaklıkları vardır vs.. Fakat televizyonun kendisine yakınlaştığımızda ekran titreşimler vardır. Aynı şekilde atom altına indikçe- kuantum fizikçileri bunu söylüyor- her şey bir hayale dönüşüyor. Bir de fizikte entropi vardır. Bu her şeyin düzensizliğe yokluğa gidişini ifade eder.  Yani bu evrenin mutlak bir varlığı yok. Rahman 33. ayetinde ey cin ve inşa  toplulukları evrenin bucağını geçebilirseniz geçin ama geçemezsin diye ifade eder. Aynı bir bilgisayar oyununda olduğu gibi karakter oyunun dışına çıkamaz.

● Zümer süresi 67.ayet;Onlar Allah'ı gereği gibi bilemediler. Oysa kıyamet günü yer tamamen O'nun avucundadır ve gökler sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.

Şimdi GTA oyununu ele alalım. Oyunda bir arabanın içindesiniz. Araba nerde şehirde, peki son noktada oyun neyin içinde? Bilgisayarın hard diskinin içinde. Sizin o devasa dediğin GTA oyunu avucunun içinde. Şimdi burda bir ayet hatırlayalım. Zümer 67’de onlar Allah'ı gereği gibi bilemediler. Oysa kıyamet günü yer tamamen O'nun avucundadır ve gökler sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir. GTA oyununda olduğu gibi flash diskte senin avucunda olabilir o devasa dediğin oyun.

● Sebe 3. ayet); Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”

Simülasyon teorisine göre hepimiz bir Sim kartın içinde yaşıyor olabiliriz....

●Ankebut, 29/64);Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!

Dünyanın bir simülasyon oyunundan ibaret olduğunu iddia eden ve buna dair deliller getirmeye çalışan bir görüş ve diğer taraftan dünyaya bir oyun diyen gerçek hayatın ise ahiret olduğunu söyleyen ayet. Benzerlik taşımaktadır.

 

Dini boyutunu ayetlerle ela almış bulunduk. Burda İslam’da simülasyon vardır dememekle beraber sadece benzerlik taşıdığını izah etmek istediğim bilinmiş olsun.

 

KENDİ ZİHNİMİZDE Mİ YAŞIYORUZ? HER ŞEY KURGU MU?

Aslında hiçbir canlı ışığı gerçekten görmedi. Hiç bir canlı sesi gerçekten duymadı. Ya da bir şeye dokunduğumuzu sandığımız da aslında ona sadece 1 angstrom (1.0 * 10 üssü -10 metre) yaklaşabiliriz. Bugüne kadar hiçbir şekilde bir şeye dokunmadınız. Kabul etmek zor değil mi?
Yani gözümüz, kulağımız veyahut herhangi bir duyu organımızın yaşadığı ancak beyine elektrik sinyalleri olarak gönderilen ve beynimizin bunları olduğu gibi değil yorumlamış halini bize sunmaktadır. Yani hayatımız sadece beynimizde çıkan bir kaç  elektrik sinyallerinden başka hiçbir şey değildir.

Peki kendi zihnimizde yaşıyor olabilir miyiz? Günümüzde bilim insanları laboratuvar ortamında beyine sinyal göndererek yapay hisler oluşturmaya çoktan başlamış durumda. Yani aslında gerçek olduğunu düşündüğümüz bu hayat, kendi kendimize kurguladığımız veya bizi kandıran ve bizde yapay hisler oluşturan bir tür simülasyon da olabilir.

Günlük düşüncemiz de sanki fiziksel dünyayı doğrudan algılıyormuşuz gibi görsel bilincimizdeki algı dünyasını fiziksel dış dünyanın kendisi ile özdeş kabul ederiz fakat onu doğrudan algılayamadığımızı biliyoruz. Bilincin beynimizden dışarı çıkıp fiziksel nesnelere temas eden ve onların bilincinde olmamızı sağlayan radar ışınları yoktur. Aksine ışık önce fiziksel çevreden yansıyarak daha sonra gözümüze ve gözümüzün retina bölgesinde süzen sinyal görsel kortekse iletilmek üzere nöral biyoelektriksel etkinliğe dönüştürülür. Bilincin görülebilir dünyası henüz tam olarak anlayamadığımız karmaşık nöral işlemlerin ardından beyinde  bir yerlerde inşa edilir ve bu sayede öznel görsel deneyimlere sahip oluruz. Dünyayı bilinçli bir biçimde görürüz. Deneyimlediğimiz algı dünyası “ilk halkasını” fiziksel dış dünyanın ve ondan yansıyan ışığın oluşturduğu karmaşık bir nedensel zincirin son halkasıdır. Görsel bilincimiz dış dünyadaki uyaran nesnelerden oldukça uzaklaşmıştır. Dolayısıyla bilincimiz bize dünyanın kendisini değil algısal bir dünya modelini, beynimiz tarafından yaratılan bir tür sanal gerçekliği sunar. Bu, dışarıda neler olup gittiğine dair beynin en iyi tahminidir.

 

Şimdi ise bilimsel delileri sınıflandırarak anlatalım.

 

YAŞADIĞIMIZ EVRENİN SİMÜLASYON OLDUĞUNA DAİR KANITLAR



1.) Çift Yarık Deneyi


Çift yarık deneyinde elektronlar çift yarıklı bir plakaya gönderilirler.Eğer yarıklardan geçerken gözlemlenirlerse parçacık şeklinde davranıyorlar.
Eğer gözlenmezlerse dalga şeklinde davranıyorlar. Bu bilim dünyası için şok edici bir bilgi olmuştur. Yakın zamanda bu konuyu daha iyi anlamak için, bu deney geliştirildi ve bu sefer aynı deneyde elektronlar yarıklardan geçtikten sonra gözlemlendi. Sonuçlar yine çok şaşırtıcıydı. Elektronlar sanki gözleneceklerini biliyormuşlarcasına yarıklardan geçerken parçacık şeklinde davranmışlardır. Tabi bu bir yorum. Bunu farklı şekillerde açıklamakta mümkün ama bazıları tarafından bu, simülasyon bir evrende yaşadığımıza dair delil olarak gösteriliyor. Çünkü fiziki bir dünyada bunun bir açıklamasının olmadığını öne sürüyorlar. Bu mantık bilgisayar simülasyonda ki  GTA ve Sim City gibi oyunlarımızın mantığına benziyor. Örneğin Sim city oynarken oyun size bakmak istediğiniz çerçeveyi gösteriyor. Siz başka bir yere bakmak istediğiniz de ise o çerçeveyi gösteriyor

2.) Işık Hızı

Bu delil daha çok bilgisayarların yetersizliğinden kaynaklanan kasmaların, bir benzerinin evrende de yaşandığının iddia edilmesi ile alakalı.Şöyle açıklarsak; Bu fikre göre ışık hızı evrenin güncellenmesi olarak düşünülüyor ve ışık hızına yaklaştığımız zaman, zamanında yavaşlıyor oluşu, bilgisayarın kasması olarak değerlendiriliyor, en azından buna benzetiliyor. Yani ışık hızında hareket ederseniz evren denen bilgisayar donacaktır ya da yavaşlatacaktır.

3.) Kuantum Bağlılığı

En kuvvetli delil olarak kuantum bağlılığını gösteriyorlar. İlk önce 'kuantum bağlılığı' ne demektir, onu anlatalım;

Kuantum bağlılığı fotonlardan örnek verir; fotonların kendi etraflarında döndüğünü varsayarsak, birisi onu gözlemleyene kadar fotonun ne tarafa döndüğü belirsizdir. Çünkü foton gözlemlenmediği için ne tarafa dönmesi gerektiğine karar vermemiştir. Ta ki gözlemlenene kadar. Gözlemlendiği zaman belli bir yöne doğru dönüyor olduğunu görürüz, yani tabiri caizse foton, ne tarafa dönmesi gerektiğine karar vermiştir.

Bir de fotonların bağlı olduğu çiftleri vardır. Bunlar da her zaman bağlı olduğu çiftin döndüğü yönün tersi yönünde dönerler. İşler burda karmaşıklaşıyor, siz bir fotonu gözlemlediğiniz zaman onun dönüş yönünü tespit edersiniz. Bu gözlemlediğiniz fotonun diğer çiftinin de dönüş yönünü belirlemeniz anlamına gelmektedir. Çünkü o foton, tam olarak, gözlemlediğiniz fotonun tersi yönünde dönmek zorundadır. İşte bu noktada şunu keşfettik ki aradaki mesafe ne olursa olsun, siz bir fotonu gözlemleyip, onun yönünü belirlediğiniz zaman, aynı anda, hiçbir gecikme olmadan, diğer fotonun da yönünü belirlemiş oluyorsunuz. Bu ışık hızından çok daha hızlı bir bilgi alışverişi olduğunu gösteriyor, yapılan deneyler bunun en azından ışık hızından 100000 kat daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini ortaya koyuyor. İşte simülasyon evren savunucuları, bunun fizikle açıklanmasının mümkün olmadığını iddia edip, bunu ancak simülasyon evren ile açıklayabileceğimiz öne sürüyorlar.

4.) GÖRÜNTÜ DEFORMASYONU

Bir bilgisayar simülasyonun içinde olup olmadığımızı anlamanın çok kesin bir yolu vardır. "Görüntüye yakınlaşmak". Ne kadar gerçekçi olursa olsun yeteri kadar yaklaşırsanız görüntü piksellere ayrılacaktır. İçinde bulunduğumuz dünyada bunun olmadığını düşünebilirsiniz. Fakat yanılırsınız.


 Geçtiğimiz yüzyılda fizik bilim insanları maddenin küçük beneklerden yapıldığı keşfetti. Temel, bölünemez atomlardan milyarlarca kez daha küçük. Evrenin hareketi kuantumla örtüşerek piksellerden ve birbirinden  bağımsız  atomlardan oluşuyor. Uzay zaman ve enerji hepsi sayısal olarak belirtilebiliyor. Hepsinin bağımsız piksellerden oluşması evrenin sonsuz bileşeni olmadığının kanıtı. Yani evrendeki enerji ve maddenin bir sınırı vardır. Buna bağlı olarak sınırlı sayıda katmanı olan her şey bilgisayarla belli edilebilir.

5.) SINIRLAR

 Normal şartlarda bir simülasyon programı 2 veya 3 boyutlu zamanla ilerleyen bir modele sınırlamalar koyacaktır. Yani simülasyonu kurgulayanlar tarafından çizilmiş sınırların dışına çıkmanız mümkün değildir. Kısacası kurgulamış bir simülasyonun içindeysek yazılımın izin vermediği noktaya yani sınır değerlere gidemeyiz. Fizikte varolan kurallar üzerine düşündüğümüzde çevrenizde bir takım sabitleri kabul ederek ilerleyebiliyoruz. Sabit olan ışık hızını değiştiremiyoruz. Yani ışık hızını ne arttırıyor ne de azaltamiyoruz. Aynı şey kuantum mekaniği için çok önemli bir yer teşkil eden planck sabiti üzerinde de herhangi bir oynama yapamıyoruz.

6.) DEJAVU

Dejavu olarak adlandıran ve neredeyse hepimizin başında geçen “bu anı sanki daha önce yaşamıştım ya da görmüştüm” ifadesi evren olarak adlandırdığığımız simülasyon bilgisayarındaki sistemsel aksaklık ve hatalar olarak görülebilir. Zira simülasyon argümanına göre simülasyondaki bir hata/exception sonucu sistemin olayları geri alması neticesinde yaşanan ana ait izin hatırlanması durumu olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

7.) ÇOKLU EVRENLER, SİCİM TEORİSİ VE HOLOGRAFİK EVREN

Bu görüşlere göre evren değil evrenler olduğu ve hepsi iç içe geçmiş boyutlar olduğunu anlatmakla beraber modern fiziğin en kapsamlı ve geniş teorileri olarak ispatlanmaya çalışılıyor.

Sicim Teorisi ve Hologram kuramcısı popüler bilim kuramcılarından Michio Kaku nesnelerin katı olduğuna dair bir yanılsamamız olduğunu; görme, işitme ve dokunma hislerinin beynimize elektrik sinyali olarak ulaştığının kabulü halinde, dış âlemde yer alan maddenin var olduğundan emin olamayacağımızı iddia etmektedir. Bu iddia bizi dışarıda, renk, koku ve tat ve zamanın da olmadığı yanılgısına sürükler. Tüm bunlar sadece beynimizdeki elektrik sinyallerinden kaynaklandığını var saydığımızda; bizden önce yaratılmış tabiat aslında bir hologrammış yanılgısına götürür. Sadece frekans ve rezonans ile hologram dünyayı algılayan sadece beyin olmuş olur.

Bohm, evrenin işleyişini holografik ilkelerle gerçekleştirmekte olduğunu ve aslında evrenin kendisinin de akışkan dev bir hologram olduğunu söylemektedir.  Bohm’a göre dünya üzerindeki günlük yaşamımızın görünen gerçekliğinin tıpkı holografik bir görüntü gibi, bir tür yanılsama, bir hayaldir. Bohm, tasavvufçuların söylediklerini söyler gibidir: “Âlemlerin hepsi hayal”

Evet yazımın sonuna geldik. Tüm kanıtlarıyla size simülasyonu bilimsel,dinsel,felsefik  olarak anlatmaya çalıştım. Uzaylı gelişmiş bir uygarlık tarafından mı yoksa bir yaratıcı tarafından oluşturulmuş bir simülasyonda mı yaşadığınıza siz karar verin. Bu artık bir inanç meselesidir. İlimle kalın.


KAYNAKÇA;

- Hacettepe Üniv. Mezunu  Felsefe öğretmeni; Onur Zen

- Simülasyonda mıyız? Google, Erişim tarihi:(23.11.2020)
https://www.google.com/amp/s/evrimagaci.org/simulasyon-teorisi-nedir-bir-simulasyon-icinde-yasiyor-olabilir-miyiz-936/amp

-Google erişim tarihi:(23. 11.2020) http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/dikkat-beyniniz-sizi-yaniltiyor-28371868

-Matrix, Google erişim tarihi ( 01.04.20) https://khosann.com/evren-bir-simulasyon-mu-elon-musk-matrix-dunyasinda-yasiyoruz-dedi/

 

-Benzetimde miyiz? Google erişim tarihi: ( 01.04.20) https://bilimveutopya.com.tr/bir-benzetimin-icinde-miyiz

-          https://www.google.com.tr/amp/s/www.webtekno.com/haber/amp/27921

-Simülasyonda mıyız? Google erişim tarihi ( 01.03. 20)

-          https://fularsizentellik.com/journal/2018/1/25/simulasyon-teorisi-9-kanitlar

 

-Simülasyon argümanı Google erişim tarihi ( 25.07.20)

-          https://bilimfili.com/simulasyon-hipotezi-uzerine-tartismalar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i

Transhümanizm çağı: Üst insan mi oluyoruz?

 İnsanlık tarihimiz bugüne her türlü badireler atlatarak; önceleri hayatta kalma güdüsüyle daha sonra alet yaparak ve en sonunda doğaya hükmederek muhtelif yollardan geçmekle sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme duracak gibi de değildir. Hayatını kolaylaştırmaya doğru gelişme sağlayan yaralarını saracak teknolojiye gelinen noktada; insanlık tarihi ne kadar savaş gibi utanç verici kötülükler yaşıyor olmasına karşın beraberinde çok iyi işler de yapmaktadır. Yerleşik hayatla medeniyeti de oluşturan insan ırkı barbarlık ve hayvani benliğini de arkasında kısmen de olsa bırakarak hümanizmi benimsemiş ve insana değer vererek medeniyet öncesi karanlığı gerisinde bırakmıştır. Hümanizmle sosyal hayatı etik ve normlarla düzen sağlayan, bilim yapan insan ırkı; artık makinelerle iş yapmakta ve makinelerle birleşerek üst insan çağına giriş yapmıştır bu yüzyılımızda. Nedir bu üst insan çağı? Transhümanizm çağı.. Transhümanizmi ne olduğunu irdeleyerek bu üst insan modelimizin ne olacağını göre