Ezilenlerden,yoksullardan yana olup, Mekkede ki tefeci bezirgan burjuvazisine, "Lehül mülk(Mülk Allah'ındır)" şiarıyla tezahür eden İslam dini;ekonomik düzene yeni düzenleme getirdiğini hem kitaptan hem de tarihten bilmekteyiz.
Müşriklerle yapılan savaşta ganimetlerin nasıl ikame edileceği konusunda şöyle buyrulmuştur.
“O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan bir servet haline gelmesin.”(Haşr, 59/7)
Mülkün eşitçe paylaşılmasına dair buyrulan ayet;
“Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orasını bereketlendirdi. Orada dört mevsim güç/kuvvet kaynaklarını isteyenler/ihtiyaç sahipleri eşit olarak yararlansın diye takdir etti.” (Fussilet; 41/10).
Zenginlerle fakirlerin eşitlenmesi adına buyrulan ayet;
Rızıkta üstün kılınanlar (zenginler) yanlarındaki (yoksullar) ile eşit hale gelmemek için onlara vermiyorlar. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar? (Nahl; 16/71).
Böyle ve daha nice ayetlerle mülk sistemine düzenlemeler getiren Allah'ın kitabı Kuran ve her şeyi infak eden paylaşan peygamberleri.. Peki ne oldu da bugün İslam dünyasında eşitsizlik ve adaletsizlik zirveye çıktı?..
Rabbimiz Kuran’da insanlık için en uygun olanı indirmiştir. Sosyal hayata dair en adil, en huzurlu, en güvenli yaşam tarzı Kuran’dadır. İnsanlar arasında olması gereken ekonomik ilişkilerde de en güzel düzeni Kuran sunar. İnsanların kendi ihtiyaçlarından fazlasını ihtiyaçları olanlara başkalarına vermesini buyuran Rabbimiz, bu denge ile yeryüzünde fakir ve ihtiyaç sahibi kimsenin kalmayacağını öngörmekteyiz.
Ancak İslam adına hüküm veren Kuran dışı oluşumlar bu gerçeği görmezden gelip, kendi oluşturdukları sistemleri din adına uygulayarak hem Kuran’a muhalif bir anlayış geliştiriyorlar hem de Rabbimizin buyruklarına ters düşüyorlar. Milyonlarca Müslüman bu kişiler sebebiyle Kuran’da bildirilen sistemi bilmiyor ve samimi bir şekilde kendilerine öğretilen yanlışı uyguluyorlar. İnsanlar 40’ta 1 olarak bilinen zekat sisteminin Kuran’da “ihtiyaçtan artan” olduğunu bildiklerinde tüm ihtiyaç sahipleri de rahat edecekler.
Bunun yanı sıra Rabbimiz bu zekat sistemine tabi olanların kendisi tarafından da bereketlendirileceğini buyuruyor.
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.” (Bakara Suresi 261)
Kuran dışı ve hurafelerle yaşanan dinin temsilcilerine “Kuran yeterlidir” denildiğinde getirdikleri itirazlardan biri de “ öyleyse Kuran’a göre nasıl zekat vereceğiz” gibi cahilce bir yaklaşımdır. Rabbimiz bu kişilere Bakara Suresinin 219. ayetinde “Allah, size ayetlerini açıklar” diye buyuruyor. Bu vesile ile bu kişiler her konuda Kuran’ın yeterli olduğunu anlarlar umuyoruz, Rabbimiz ayetinde şöyle buyuruyor:
Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz. (Bakara Suresi 219)
Kuran mallarımızı nasıl harcayacağımızı, zekatımızı nasıl ve kimlere vereceğimizi açıklamıştır. Kuran dışında din adına hüküm vermenin olayı nerelere götürdüğünü isterseniz beraber inceleyelim. Kuran dışı kaynaklara göre zekat oranı 1/40’ dır, oysa Kuran`da Allah böyle bir ölçü koymamıştır (Allah istediği zaman çeşitli ölçüler verir, örneğin mirasla ilgili ayetlerde bunları görebiliriz). İşin kötüsü halkın büyük çoğunluğu da doğrusunu 1/40 zanneder.
Mezheplerde zekat ölçüleri ve verilme durumları da farklı farklı ele alınır. İşte size birkaç örnek; mezheplere göre, tarladaki ürünün zekatının oranı 1/10’ dır… Devesi olanla koyunu olanın zekatları da farklıdır, altın ve gümüşü olanların zekat oranları 1/40’dır. Borçlu olan zekat vermez, mal üretiminde kullanılan mallardan da zekat verilmez, krediyle iş yapanlar zekat vermez, binek zekatı verilmez(arabası olan zekat vermeyecektir). Bu ve buna benzer bir sürü uydurmalar Kuran`da olmamasına rağmen Kuran dışı kaynakların din diye insanlara anlattıklarıdır.
Bakara 215: “Sana kime vereceklerini soruyorlar. Onlara söyle: Kendi özgür iradenizle (hayr) anne-baba, garipler (agrabîn), yetimler (yetemâ), yoksullar (mesâkîn) ve sokakta kalmışlar (ibnu’s-sebil) ile elinizdekileri paylaşacaksınız (infak). Allah yapacağınız her hayrı biliyor.”
Sonra “ne kadar” vereceğizin cevabı:
Bakara 219: “Sana ne kadar vereceklerini soruyorlar. De ki ihtiyaçtan fazla olanı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, umulur ki düşünürsünüz”
Aynı soru kalıbıyla gelmesine rağmen bu iki ayet arasında ne fark var?
İlkinde kime, ikincisinde ne kadar verileceği açıklanıyor. Bağışlayabildiğiniz, verebildiğiniz kadarını (afv) deseniz bile bu üst sınırı değil; alt sınırı belirliyor. Yani sizi sıkıntıya sokacak, kendi ihtiyacınız olan şeyi değil; fazlasını verin diyor. İhtiyaçtan fazlanız olmadığı halde onu da verip de kendinizi ve ailenizi sıkıntıya sokmayın diyor.
Mesela 1000 liranız var. Üst sınırdan gönlünden kopan 200 lirayı değil; alt sınırdan ihtiyacın olan 200 liradan fazlasını ver diyor. İhtiyacın olan 200 lirayı da verip de sıkıntıya girme diyor. Verebildiğin kadarı bu demektir. Yani ihtiyaçtan fazlası demektir.
Üstelik ayetin sonunda “Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, umulur ki düşünürsünüz” diyerek…Açıklamak sınır çizmek, limit koymak, belirsizliği ortadan kaldırmak demektir. Zenginin gönlüne bırakarak açıklama yapılmış olmaz. Asıl o takdirde bilirsizlik hiçbir zaman giderilmeyecek demektir. Peşpeşe iki ayet gönderip, sonunda işte böyle açıklıyoruz, kapalı taraf bırakmıyoruz demenin bir anlamı olmaz…
Müşriklerle yapılan savaşta ganimetlerin nasıl ikame edileceği konusunda şöyle buyrulmuştur.
“O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan bir servet haline gelmesin.”(Haşr, 59/7)
Mülkün eşitçe paylaşılmasına dair buyrulan ayet;
“Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orasını bereketlendirdi. Orada dört mevsim güç/kuvvet kaynaklarını isteyenler/ihtiyaç sahipleri eşit olarak yararlansın diye takdir etti.” (Fussilet; 41/10).
Zenginlerle fakirlerin eşitlenmesi adına buyrulan ayet;
Rızıkta üstün kılınanlar (zenginler) yanlarındaki (yoksullar) ile eşit hale gelmemek için onlara vermiyorlar. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar? (Nahl; 16/71).
Böyle ve daha nice ayetlerle mülk sistemine düzenlemeler getiren Allah'ın kitabı Kuran ve her şeyi infak eden paylaşan peygamberleri.. Peki ne oldu da bugün İslam dünyasında eşitsizlik ve adaletsizlik zirveye çıktı?..
Rabbimiz Kuran’da insanlık için en uygun olanı indirmiştir. Sosyal hayata dair en adil, en huzurlu, en güvenli yaşam tarzı Kuran’dadır. İnsanlar arasında olması gereken ekonomik ilişkilerde de en güzel düzeni Kuran sunar. İnsanların kendi ihtiyaçlarından fazlasını ihtiyaçları olanlara başkalarına vermesini buyuran Rabbimiz, bu denge ile yeryüzünde fakir ve ihtiyaç sahibi kimsenin kalmayacağını öngörmekteyiz.
Ancak İslam adına hüküm veren Kuran dışı oluşumlar bu gerçeği görmezden gelip, kendi oluşturdukları sistemleri din adına uygulayarak hem Kuran’a muhalif bir anlayış geliştiriyorlar hem de Rabbimizin buyruklarına ters düşüyorlar. Milyonlarca Müslüman bu kişiler sebebiyle Kuran’da bildirilen sistemi bilmiyor ve samimi bir şekilde kendilerine öğretilen yanlışı uyguluyorlar. İnsanlar 40’ta 1 olarak bilinen zekat sisteminin Kuran’da “ihtiyaçtan artan” olduğunu bildiklerinde tüm ihtiyaç sahipleri de rahat edecekler.
Bunun yanı sıra Rabbimiz bu zekat sistemine tabi olanların kendisi tarafından da bereketlendirileceğini buyuruyor.
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.” (Bakara Suresi 261)
Kuran dışı ve hurafelerle yaşanan dinin temsilcilerine “Kuran yeterlidir” denildiğinde getirdikleri itirazlardan biri de “ öyleyse Kuran’a göre nasıl zekat vereceğiz” gibi cahilce bir yaklaşımdır. Rabbimiz bu kişilere Bakara Suresinin 219. ayetinde “Allah, size ayetlerini açıklar” diye buyuruyor. Bu vesile ile bu kişiler her konuda Kuran’ın yeterli olduğunu anlarlar umuyoruz, Rabbimiz ayetinde şöyle buyuruyor:
Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz. (Bakara Suresi 219)
Kuran mallarımızı nasıl harcayacağımızı, zekatımızı nasıl ve kimlere vereceğimizi açıklamıştır. Kuran dışında din adına hüküm vermenin olayı nerelere götürdüğünü isterseniz beraber inceleyelim. Kuran dışı kaynaklara göre zekat oranı 1/40’ dır, oysa Kuran`da Allah böyle bir ölçü koymamıştır (Allah istediği zaman çeşitli ölçüler verir, örneğin mirasla ilgili ayetlerde bunları görebiliriz). İşin kötüsü halkın büyük çoğunluğu da doğrusunu 1/40 zanneder.
Mezheplerde zekat ölçüleri ve verilme durumları da farklı farklı ele alınır. İşte size birkaç örnek; mezheplere göre, tarladaki ürünün zekatının oranı 1/10’ dır… Devesi olanla koyunu olanın zekatları da farklıdır, altın ve gümüşü olanların zekat oranları 1/40’dır. Borçlu olan zekat vermez, mal üretiminde kullanılan mallardan da zekat verilmez, krediyle iş yapanlar zekat vermez, binek zekatı verilmez(arabası olan zekat vermeyecektir). Bu ve buna benzer bir sürü uydurmalar Kuran`da olmamasına rağmen Kuran dışı kaynakların din diye insanlara anlattıklarıdır.
Sonra “ne kadar” vereceğizin cevabı:
Bakara 219: “Sana ne kadar vereceklerini soruyorlar. De ki ihtiyaçtan fazla olanı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, umulur ki düşünürsünüz”
Aynı soru kalıbıyla gelmesine rağmen bu iki ayet arasında ne fark var?
İlkinde kime, ikincisinde ne kadar verileceği açıklanıyor. Bağışlayabildiğiniz, verebildiğiniz kadarını (afv) deseniz bile bu üst sınırı değil; alt sınırı belirliyor. Yani sizi sıkıntıya sokacak, kendi ihtiyacınız olan şeyi değil; fazlasını verin diyor. İhtiyaçtan fazlanız olmadığı halde onu da verip de kendinizi ve ailenizi sıkıntıya sokmayın diyor.
Mesela 1000 liranız var. Üst sınırdan gönlünden kopan 200 lirayı değil; alt sınırdan ihtiyacın olan 200 liradan fazlasını ver diyor. İhtiyacın olan 200 lirayı da verip de sıkıntıya girme diyor. Verebildiğin kadarı bu demektir. Yani ihtiyaçtan fazlası demektir.
Üstelik ayetin sonunda “Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, umulur ki düşünürsünüz” diyerek…Açıklamak sınır çizmek, limit koymak, belirsizliği ortadan kaldırmak demektir. Zenginin gönlüne bırakarak açıklama yapılmış olmaz. Asıl o takdirde bilirsizlik hiçbir zaman giderilmeyecek demektir. Peşpeşe iki ayet gönderip, sonunda işte böyle açıklıyoruz, kapalı taraf bırakmıyoruz demenin bir anlamı olmaz…
Yorumlar
Yorum Gönder