Cumhuriyet; Kur’an-ı Kerim'in emridir.
Cumhuriyet Hz. Muhammed’in mirasıdır.
Peki hangi cumhuriyet?...
Buna gelmeden önce, Hz.Muhammed'in Kuran'ı Kerim ışığında yönetişim modeli olarak kurduğu cumhuriyet devriminin serüvenine bakalım.
Hz. Muhammed, (s.a.v) içinde bulunmuş olduğu toplumun kabileler, aşiretler tarafından yönetilmesini Kur’an’ın; “İş ve yönetim konusunda onlarla da şuraya git/onlara danış/istişare et..” (Al-i İmran, 159) “işleri, yönetimleri aralarında bir şuradır/ aralarında istişare iledir…” (Şura, 38) emri gereğince kaldırarak, kabile aşiret yönetimine son verip şurayı, yani halk meclisini kurmuş ve meclisin kararları doğrultusunda yönetim oluşturmuştur.
Ve yine Kur’an’ın “Şu bir gerçek ki, Allah size, emanetleri onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.”(Nisa-58) buyruğu doğrultusunda, belli aşiret mensuplarına değil, liyâkata değer vermiş ve her işe ırkı, cinsi, rengi ne olursa olsun ehil olanları getirmiştir.
İşte çok özet olarak ifade ettiğimiz bu değerler Cumhuriyet ilkeleri olup, Hz. Muhammed bu esaslarla halkı yönettiği gibi Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali bu şekilde halkı yönetmişlerdir. Çünkü Cumhuriyet; belli bir sınıfın belli bir kabile ve aşiretin yönetimini reddeden, halkın kendi kendisini liyakatle, yani ehil olanlar ile yönetmesidir.
Hz. Muhammed'in zuhuruna kadar aşiretler, kabileler ve onların reisleri toplumu yönetiyordu. Ve onlar ne derlerse o oluyordu, kendilerinden sonra oğulları emir, reis, padişah vb. oluyor ve bu şekilde halk idare ediliyordu. Hz. Muhammed bu yönetim şeklini kaldırdı ve hiç bir kimsenin soyundan sopundan dolayı üstün olmayacağını söyledi, her türlü emanetin “ehil / layık” olanlar tarafından tasarruf edilmesini buyurdu ve uyguladı. Hz. Muhammed, bu uygulamalarıyla cahiliye Arap geleneği olan kabileciliği ve aşiretçiliği kaldırdı. Kendisinden sonra halkı yönetecek olan emir veya reisi işaret ederek, şu sahabe veya bu sahabe devletin reisi olsun demedi.
Hz. Muhammed sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, hatta Hz. Hasan’ın altı ay süren emirliği / başkanlığı, hep şura / meclis kararıyla olmuştur. Bunların hiç birisi kendinden sonra oğlunu veya kardeşini veya soyundan geleni tavsiye etmemiş ve emir / başkan yapmamıştır. Hatta Hz. Ali yaralı olup vefat etmeden önce kendisine; “Oğlun Hasan’ı emir yapalım mı?” diye sorduklarında, Hz. Ali cevaben; “Benim oğlum olduğu için yapmayın, layık ve ehil ise öyle yapın.” demiştir.
Bu uygulama Muaviye emir / başkan oluncaya kadar devam etmiştir. Ve Muaviye, Kur’an buyruğu olup Hz. Muhammed uyguladığı şurayı / meclisi, yani halka danışmayı kaldırarak oğlu Yezid’i kendisinden sonra emir / padişah yaptı. Muaviye, Kur’an’ın emri ve Hz. Muhammed’in apaçık uyguladığı şura / meclis mirasını, cümle ehl-i kemal olan sahabelerin ve ehl-i irfanın itirazlarına rağmen Hz. Hasan’ın zehirletilerek, Hz. Hüseyin’in ve Ehl-i Beytin kerbelâda şehit edilmeleri pahasına, şahsı ve kabilesinin/aşiretinin menfaati için yıkıp iptal etti. Buna karşı gelenlerin kimilerini sürgün etti, kimilerini de şehit etti.
Emevi’lerden sonra kurulan İslam devletlerindeki yönetim ve idareler, genellikle kabile ve aşireti esas olan bir yapı üzerine kuruldu. Ve bu uygulama, yaklaşık 1300 yıl, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar devam etti. Cumhuriyet kurulduğunda Atatürk’ün emri ile TBMM dışına pankartlarla; “işleri, yönetimleri aralarında bir şuradır/ aralarında istişare iledir…” Ve ‘Emanetin ehillere verilmesi...’ mahiyetindeki ayetler ve hadisler asılarak, meclis’in ve cumhuriyet sisteminin Kur’an emri ve Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.v)’in uygulaması olduğu vurgulanmıştır.
(Hatta açılan ilk TC meclisinde, şura 38.ayeti de yazılı olduğu da bilinen bir durumdur.)
Böylece Kur’an’ın emri olup Hz. Muhammed'in Hz. Ebubekir’in, Hz. Ömer’in, Hz. Osman’ın, Hz. Ali’nin ve Hz. Hasan’ın uyguladığı şura’ya / meclis’e yani halka danışarak, herkesin seçme ve seçilme hakkının olduğu ve Muaviyenin yıktığı cumhuriyet idaresi; Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik yaptığı kadrolar tarafından tekrar Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile kurulmuş oldu.
İslam'ın ilk cumhuriyet devrimine bir özetle üzerinden geçtik. Peki soruyorum size Atatürk'ten önce ki saltanat dönemleri sizce Kuran'a uygun muydu? Sizce Cumhuriyet devrimi yaklaşık 1300 senelik gecikmiş devrim değil midir?
Ayrıca şu bilinmelidir ki; Cumhuriyet şeriatın zıddı değildir! Cumhuriyet saltanatın zıddıdır. Şeriatı ayetler ışığında gördük ki şeriat;şura meclisleridir. Evet,cumhuriyet şeriattandır. Bunu Kurandan öğreniyoruz. Peki saltanat öyle mi?..
Bu konu hakkında bazı İslam düşünürlerine göz atacak olursak.
Said Nursi"Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir” şeklinde tarif eder ve üç temel esasa dayandırır: Adalet, meşveret (meclis) ve kanun hâkimiyeti.
Bu esasların kaynağını İslâm olarak gösteren Said Nursî, bunların en mükemmel uygulamasının da Asr-ı Saadette yaşandığını ifade eder.
Kur’ân’ın dört esasından birinin adalet olduğuna değinen Said Nursî, Asr-ı Saadet uygulamalarını örnek gösterir, ve ‘Meşrûtiyet,adalet ve şeriattır’ (D. H. Ö., s. 23) diyerek Cumhuriyete din adına sahip çıkar.Ona göre, Cumhuriyet idaresi mutlaka adaleti sağlamak zorundadır.
“Onların aralarındaki işleri meşveret iledir” (Şûrâ, 38) ve “İşlerde onlarla iştişare et” (Al-i İmran, 159) âyetlerini parlamenter sisteme delil olarak sunan Said Nursî’ye göre, meclis de Cumhuriyet idaresinin vazgeçilmez bir unsurudur. Bediüzzaman’a göre fikir hürriyetine ve şer’î meşverete dayanan meclis, milletin kalbi hükmündedir ve temsil ettiği milletin fikrine, kalbî, manevî hislerine tercüman olabilmelidir. (D. H. Ö., s. 85)
İlk sorduğumuz soruya dönecek olursak: Peki hangi cumhuriyet?
Birçok demokrasi ve cumhuriyet çeşitleri olduğu bilmekteyiz. Bu noktada Kuran'ın asıl istediği cumhuriyeti sizlere lanse etmek açısından bir ayet göstermek istiyorum:
"Ey iman edenler! "Bizi davar gibi güt!" demeyin/sakın sürüleşmeyin "Bize danış/konuş" deyin. (Kur'an; Bakara 104)
Kuran'ın asıl orijinal olarak istediği Cumhuriyeti anlamak acısından bu ayet çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Ayette apaçık olarak kendinize çoban seçmeyin ve sürüleşmeyin ikazında bulunmaktadır. Bugün dünyada demokrasi ve cumhuriyet rejimlerine baktığımızda temsili demokrasi yani çoban-güdülen halk revizyonu görmekteyiz. Bakara 104.ayette baktığımızda ve Hz.Muhammed' in cumhuriyetine baktığımızda ise katılımcı demokrasi görmekteyiz. Ayrıca günümüz demokrasilerde burjuva demokrasisi mevcuttur. Kuran kesinlikle buna karşıdır ve yöneticilerin yönetmenlerden olması emrini sergilemiştir. Bknz; nisa 59
Bir diğer husus ise, günümüz cumhuriyetlerde yetkilerin hemen hemen hepsi ya bir kişi(monarşi) ya da birkaç kişinin(oligarşi)nin elinde mevcut olmasi Kuran'a kesinlikle aykırı bir durumdur. Çünkü Kuranda yönetim değil de yönetişim olduğunu bilmek gerekmektedir. Hz. Muhammed'in yönetişim modelinde tüm kararlar herkese danışarak yapılmakta olup başkan/yönetici yoktu. Çünkü yönetim Allah'ın olup Allah da insanları yönetişime davet etmiştir ki kimse kimsenin üzerinde otorite olmasın. Doğru ya İslam da tek otorite Allah'tır. Bunları Kuran'a da dayanabiliriz. Esmaül hüsnada el Kayyum sıfatı vardır. Bu sıfatta yerde ve gökte varlığın sevk,idare ve yönetimi sadece Allah'ın olduğudur.
Bugün kü cumhuriyet yönetim modellerinde kutsallık belirlenmesi de Kuran'a aykırıdır. Çünkü kutsal belirleme mercisi sadece Allahtır. Bknz; EL-KUDDUS
Bugün kü cumhuriyet yönetim modellerinde sınırlar çizilmesi,halkların sınıflara ayrılması, ihtiyaçtan fazla mal mülk biriktirilmesi ve nice sorunlar da Kuran'a aykırıdır. Bunları arttırmak mümkün. Hal böyleyken,günümüzde ki hangi cumhuriyet Kuran'a uygun diyebiliriz ki..
Saltanattan cumhuriyete geçmek elbet doğru bir adımdır lakin eksik bir adımdır ve bu devrimin devamı iyileşerek gelmelidir. Doğru ya, cumhuriyet sonuç değil bir başlangıçtır.
Cumhuriyet devrimini iyi okumak lazım;
1923'de cumhuriyet ilan edildi değil; ilan edilmeye başlandı. Zenginler kulübü olmaktan çıkarılıp 'kimsesizlerin kimsesi' haline gelinceye kadar bitmez bu ilan. Cumhuriyet bir başlangıçtır. Sürekli yeni devrimlerle ilerletilmelidir.
Demokratik cumhuriyet, kimsenin dili, dini, inancı, kimliği, yaşam biçimi nedeniyle mağdur olmadığı, asimile edilmediği, ötekileştirilmediği ve tasfiye edilmediği bir kamu bilinci demektir. Cumhuriyetin demokratikleşmesi için yeni politik ve sınıfsal devrimler gerekir.
İslam tarihindeki hilafet ve saltanat Bizans ve Sasani geleneklerinin devamıydı. Kur'an'ın öngördüğü münazara (Bakara; 104) ve müşavere (Şura; 38) ile Medine Sözleşmesi malesef kurumsallaşamadı. Çağımızda artık cumhuriyet ve demokrasiden geriye gidemeyiz
Cumhuriyet Hz. Muhammed’in mirasıdır.
Peki hangi cumhuriyet?...
Buna gelmeden önce, Hz.Muhammed'in Kuran'ı Kerim ışığında yönetişim modeli olarak kurduğu cumhuriyet devriminin serüvenine bakalım.
Hz. Muhammed, (s.a.v) içinde bulunmuş olduğu toplumun kabileler, aşiretler tarafından yönetilmesini Kur’an’ın; “İş ve yönetim konusunda onlarla da şuraya git/onlara danış/istişare et..” (Al-i İmran, 159) “işleri, yönetimleri aralarında bir şuradır/ aralarında istişare iledir…” (Şura, 38) emri gereğince kaldırarak, kabile aşiret yönetimine son verip şurayı, yani halk meclisini kurmuş ve meclisin kararları doğrultusunda yönetim oluşturmuştur.
Ve yine Kur’an’ın “Şu bir gerçek ki, Allah size, emanetleri onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.”(Nisa-58) buyruğu doğrultusunda, belli aşiret mensuplarına değil, liyâkata değer vermiş ve her işe ırkı, cinsi, rengi ne olursa olsun ehil olanları getirmiştir.
İşte çok özet olarak ifade ettiğimiz bu değerler Cumhuriyet ilkeleri olup, Hz. Muhammed bu esaslarla halkı yönettiği gibi Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali bu şekilde halkı yönetmişlerdir. Çünkü Cumhuriyet; belli bir sınıfın belli bir kabile ve aşiretin yönetimini reddeden, halkın kendi kendisini liyakatle, yani ehil olanlar ile yönetmesidir.
Hz. Muhammed'in zuhuruna kadar aşiretler, kabileler ve onların reisleri toplumu yönetiyordu. Ve onlar ne derlerse o oluyordu, kendilerinden sonra oğulları emir, reis, padişah vb. oluyor ve bu şekilde halk idare ediliyordu. Hz. Muhammed bu yönetim şeklini kaldırdı ve hiç bir kimsenin soyundan sopundan dolayı üstün olmayacağını söyledi, her türlü emanetin “ehil / layık” olanlar tarafından tasarruf edilmesini buyurdu ve uyguladı. Hz. Muhammed, bu uygulamalarıyla cahiliye Arap geleneği olan kabileciliği ve aşiretçiliği kaldırdı. Kendisinden sonra halkı yönetecek olan emir veya reisi işaret ederek, şu sahabe veya bu sahabe devletin reisi olsun demedi.
Hz. Muhammed sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, hatta Hz. Hasan’ın altı ay süren emirliği / başkanlığı, hep şura / meclis kararıyla olmuştur. Bunların hiç birisi kendinden sonra oğlunu veya kardeşini veya soyundan geleni tavsiye etmemiş ve emir / başkan yapmamıştır. Hatta Hz. Ali yaralı olup vefat etmeden önce kendisine; “Oğlun Hasan’ı emir yapalım mı?” diye sorduklarında, Hz. Ali cevaben; “Benim oğlum olduğu için yapmayın, layık ve ehil ise öyle yapın.” demiştir.
Bu uygulama Muaviye emir / başkan oluncaya kadar devam etmiştir. Ve Muaviye, Kur’an buyruğu olup Hz. Muhammed uyguladığı şurayı / meclisi, yani halka danışmayı kaldırarak oğlu Yezid’i kendisinden sonra emir / padişah yaptı. Muaviye, Kur’an’ın emri ve Hz. Muhammed’in apaçık uyguladığı şura / meclis mirasını, cümle ehl-i kemal olan sahabelerin ve ehl-i irfanın itirazlarına rağmen Hz. Hasan’ın zehirletilerek, Hz. Hüseyin’in ve Ehl-i Beytin kerbelâda şehit edilmeleri pahasına, şahsı ve kabilesinin/aşiretinin menfaati için yıkıp iptal etti. Buna karşı gelenlerin kimilerini sürgün etti, kimilerini de şehit etti.
Emevi’lerden sonra kurulan İslam devletlerindeki yönetim ve idareler, genellikle kabile ve aşireti esas olan bir yapı üzerine kuruldu. Ve bu uygulama, yaklaşık 1300 yıl, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar devam etti. Cumhuriyet kurulduğunda Atatürk’ün emri ile TBMM dışına pankartlarla; “işleri, yönetimleri aralarında bir şuradır/ aralarında istişare iledir…” Ve ‘Emanetin ehillere verilmesi...’ mahiyetindeki ayetler ve hadisler asılarak, meclis’in ve cumhuriyet sisteminin Kur’an emri ve Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.v)’in uygulaması olduğu vurgulanmıştır.
(Hatta açılan ilk TC meclisinde, şura 38.ayeti de yazılı olduğu da bilinen bir durumdur.)
Böylece Kur’an’ın emri olup Hz. Muhammed'in Hz. Ebubekir’in, Hz. Ömer’in, Hz. Osman’ın, Hz. Ali’nin ve Hz. Hasan’ın uyguladığı şura’ya / meclis’e yani halka danışarak, herkesin seçme ve seçilme hakkının olduğu ve Muaviyenin yıktığı cumhuriyet idaresi; Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik yaptığı kadrolar tarafından tekrar Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile kurulmuş oldu.
İslam'ın ilk cumhuriyet devrimine bir özetle üzerinden geçtik. Peki soruyorum size Atatürk'ten önce ki saltanat dönemleri sizce Kuran'a uygun muydu? Sizce Cumhuriyet devrimi yaklaşık 1300 senelik gecikmiş devrim değil midir?
Ayrıca şu bilinmelidir ki; Cumhuriyet şeriatın zıddı değildir! Cumhuriyet saltanatın zıddıdır. Şeriatı ayetler ışığında gördük ki şeriat;şura meclisleridir. Evet,cumhuriyet şeriattandır. Bunu Kurandan öğreniyoruz. Peki saltanat öyle mi?..
Bu konu hakkında bazı İslam düşünürlerine göz atacak olursak.
Said Nursi"Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir” şeklinde tarif eder ve üç temel esasa dayandırır: Adalet, meşveret (meclis) ve kanun hâkimiyeti.
Bu esasların kaynağını İslâm olarak gösteren Said Nursî, bunların en mükemmel uygulamasının da Asr-ı Saadette yaşandığını ifade eder.
Kur’ân’ın dört esasından birinin adalet olduğuna değinen Said Nursî, Asr-ı Saadet uygulamalarını örnek gösterir, ve ‘Meşrûtiyet,adalet ve şeriattır’ (D. H. Ö., s. 23) diyerek Cumhuriyete din adına sahip çıkar.Ona göre, Cumhuriyet idaresi mutlaka adaleti sağlamak zorundadır.
“Onların aralarındaki işleri meşveret iledir” (Şûrâ, 38) ve “İşlerde onlarla iştişare et” (Al-i İmran, 159) âyetlerini parlamenter sisteme delil olarak sunan Said Nursî’ye göre, meclis de Cumhuriyet idaresinin vazgeçilmez bir unsurudur. Bediüzzaman’a göre fikir hürriyetine ve şer’î meşverete dayanan meclis, milletin kalbi hükmündedir ve temsil ettiği milletin fikrine, kalbî, manevî hislerine tercüman olabilmelidir. (D. H. Ö., s. 85)
İlk sorduğumuz soruya dönecek olursak: Peki hangi cumhuriyet?
Birçok demokrasi ve cumhuriyet çeşitleri olduğu bilmekteyiz. Bu noktada Kuran'ın asıl istediği cumhuriyeti sizlere lanse etmek açısından bir ayet göstermek istiyorum:
"Ey iman edenler! "Bizi davar gibi güt!" demeyin/sakın sürüleşmeyin "Bize danış/konuş" deyin. (Kur'an; Bakara 104)
Kuran'ın asıl orijinal olarak istediği Cumhuriyeti anlamak acısından bu ayet çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Ayette apaçık olarak kendinize çoban seçmeyin ve sürüleşmeyin ikazında bulunmaktadır. Bugün dünyada demokrasi ve cumhuriyet rejimlerine baktığımızda temsili demokrasi yani çoban-güdülen halk revizyonu görmekteyiz. Bakara 104.ayette baktığımızda ve Hz.Muhammed' in cumhuriyetine baktığımızda ise katılımcı demokrasi görmekteyiz. Ayrıca günümüz demokrasilerde burjuva demokrasisi mevcuttur. Kuran kesinlikle buna karşıdır ve yöneticilerin yönetmenlerden olması emrini sergilemiştir. Bknz; nisa 59
Bir diğer husus ise, günümüz cumhuriyetlerde yetkilerin hemen hemen hepsi ya bir kişi(monarşi) ya da birkaç kişinin(oligarşi)nin elinde mevcut olmasi Kuran'a kesinlikle aykırı bir durumdur. Çünkü Kuranda yönetim değil de yönetişim olduğunu bilmek gerekmektedir. Hz. Muhammed'in yönetişim modelinde tüm kararlar herkese danışarak yapılmakta olup başkan/yönetici yoktu. Çünkü yönetim Allah'ın olup Allah da insanları yönetişime davet etmiştir ki kimse kimsenin üzerinde otorite olmasın. Doğru ya İslam da tek otorite Allah'tır. Bunları Kuran'a da dayanabiliriz. Esmaül hüsnada el Kayyum sıfatı vardır. Bu sıfatta yerde ve gökte varlığın sevk,idare ve yönetimi sadece Allah'ın olduğudur.
Bugün kü cumhuriyet yönetim modellerinde kutsallık belirlenmesi de Kuran'a aykırıdır. Çünkü kutsal belirleme mercisi sadece Allahtır. Bknz; EL-KUDDUS
Bugün kü cumhuriyet yönetim modellerinde sınırlar çizilmesi,halkların sınıflara ayrılması, ihtiyaçtan fazla mal mülk biriktirilmesi ve nice sorunlar da Kuran'a aykırıdır. Bunları arttırmak mümkün. Hal böyleyken,günümüzde ki hangi cumhuriyet Kuran'a uygun diyebiliriz ki..
Saltanattan cumhuriyete geçmek elbet doğru bir adımdır lakin eksik bir adımdır ve bu devrimin devamı iyileşerek gelmelidir. Doğru ya, cumhuriyet sonuç değil bir başlangıçtır.
Cumhuriyet devrimini iyi okumak lazım;
1923'de cumhuriyet ilan edildi değil; ilan edilmeye başlandı. Zenginler kulübü olmaktan çıkarılıp 'kimsesizlerin kimsesi' haline gelinceye kadar bitmez bu ilan. Cumhuriyet bir başlangıçtır. Sürekli yeni devrimlerle ilerletilmelidir.
Demokratik cumhuriyet, kimsenin dili, dini, inancı, kimliği, yaşam biçimi nedeniyle mağdur olmadığı, asimile edilmediği, ötekileştirilmediği ve tasfiye edilmediği bir kamu bilinci demektir. Cumhuriyetin demokratikleşmesi için yeni politik ve sınıfsal devrimler gerekir.
İslam tarihindeki hilafet ve saltanat Bizans ve Sasani geleneklerinin devamıydı. Kur'an'ın öngördüğü münazara (Bakara; 104) ve müşavere (Şura; 38) ile Medine Sözleşmesi malesef kurumsallaşamadı. Çağımızda artık cumhuriyet ve demokrasiden geriye gidemeyiz
Yorumlar
Yorum Gönder