Ana içeriğe atla

Yaşadığımız evrenin simülasyon olduğuna dair kanıtlar

Yaşadığımız evrenin simülasyon olduğuna dair bilimsel delil,felsefik ve dini kanıtı sizlere açıklayacağım.
İlkin bilimsel deliller;

A.) BİLİMSEL DELİLLER

1.) Çift Yarık Deneyi

Çift yarık deneyinde elektronlar çift yarıklı bir plakaya gönderilirler.Eğer yarıklardan geçerken gözlemlenirlerse parçacık şeklinde davranıyorlar.
Eğer gözlenmezlerse dalga şeklinde davranıyorlar. Bu bilim dünyası için şok edici bir bilgi olmuştur. Yakın zamanda bu konuyu daha iyi anlamak için, bu deney geliştirildi ve bu sefer aynı deneyde elektronlar yarıklardan geçtikten sonra gözlemlendi. Sonuçlar yine çok şaşırtıcıydı. Elektronlar sanki gözleneceklerini biliyormuşlarcasına yarıklardan geçerken parçacık şeklinde davranmışlardır. Tabi bu bir yorum. Bunu farklı şekillerde açıklamakta mümkün ama bazıları tarafından bu, simülasyon bir evrende yaşadığımıza dair delil olarak gösteriliyor. Çünkü fiziki bir dünyada bunun bir açıklamasının olmadığını öne sürüyorlar. Bu mantık bilgisayar simülasyonda ki  GTA ve Sim City gibi oyunlarımızın mantığına benziyor. Örneğin Sim city oynarken oyun size bakmak istediğiniz çerçeveyi gösteriyor. Siz başka bir yere bakmak istediğiniz de ise o çerçeveyi gösteriyor

2.) Işık Hızı

Bu delil daha çok bilgisayarların yetersizliğinden kaynaklanan kasmaların, bir benzerinin evrende de yaşandığının iddia edilmesi ile alakalı.Şöyle açıklarsak; Bu fikre göre ışık hızı evrenin güncellenmesi olarak düşünülüyor ve ışık hızına yaklaştığımız zaman, zamanın da yavaşlıyor oluşu, bilgisayarın kasması olarak değerlendiriliyor, en azından buna benzetiliyor. Yani ışık hızında hareket ederseniz evren denen bilgisayar donacaktır ya da yavaşlatacaktır.

3.) Kuantum Bağlılığı

En kuvvetli delil olarak kuantum bağlılığını gösteriyorlar.

İlk önce 'kuantum bağlılığı' ne demektir, onu anlatalım;

Kuantum bağlılığı fotonlardan örnek verir; fotonların kendi etraflarında döndüğünü varsayarsak, birisi onu gözlemleyene kadar fotonun ne tarafa döndüğü belirsizdir. Çünkü foton gözlemlenmediği için ne tarafa dönmesi gerektiğine karar vermemiştir. Ta ki gözlemlenene kadar. Gözlemlendiği zaman belli bir yöne doğru dönüyor olduğunu görürüz, yani tabiri caizse foton, ne tarafa dönmesi gerektiğine karar vermiştir.

Bir de fotonların bağlı olduğu çiftleri vardır. Bunlar da her zaman bağlı olduğu çiftin döndüğü yönün tersi yönünde dönerler. İşler burda karmaşıklaşıyor, siz bir fotonu gözlemlediğiniz zaman onun dönüş yönünü tespit edersiniz. Bu gözlemlediğiniz fotonun diğer çiftinin de dönüş yönünü belirlemeniz anlamına gelmektedir. Çünkü o foton, tam olarak, gözlemlediğiniz fotonun tersi yönünde dönmek zorundadır. İşte bu noktada şunu keşfettik ki aradaki mesafe ne olursa olsun, siz bir fotonu gözlemleyip, onun yönünü belirlediğiniz zaman, aynı anda, hiçbir gecikme olmadan, diğer fotonun da yönünü belirlemiş oluyorsunuz. Bu ışık hızından çok daha hızlı bir bilgi alışverişi olduğunu gösteriyor, yapılan deneyler bunun en azından ışık hızından 100000 kat daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini ortaya koyuyor. İşte simülasyon evren savunucuları, bunun fizikle açıklanmasının mümkün olmadığını iddia edip, bunu ancak simülasyon evren ile açıklayabileceğimiz öne sürüyorlar.

4.) GÖRÜNTÜ DEFORMASYONU

Bir bilgisayar simülasyonun içinde olup olmadığımızı anlamanın çok kesin bir yolu vardır. "Görüntüye yakınlaşmak". Ne kadar gerçekçi olursa olsun yeteri kadar yaklaşırsanız görüntü piksellere ayrılacaktır. İçinde bulunduğumuz dünyada bunun olmadığını düşünebilirsiniz. Fakat yanılırsınız.
 Geçtiğimiz yüzyılda fizik bilim insanları maddenin küçük beneklerden yapıldığı keşfetti. Temel,bölünemez atomlardan milyarlarca kez daha küçük. Evrenin hareketi kuantumla örtüşerek piksellerden ve birbirinden  bağımsız  atomlardan oluşuyor. Uzay zaman ve enerji hepsi sayısal olarak belirtilebiliyor. Hepsinin bağımsız piksellerden oluşması evrenin sonsuz bileşeni olmadığının kanıtı. Yani evrendeki enerji ve maddenin bir sınırı vardır. Buna bağlı olarak sınırlı sayıda katmanı olan her şey bilgisayarla belli edilebilir.

5.) SINIRLAR

 Normal şartlarda bir simülasyon programı 2 veya 3 boyutlu zamanla ilerleyen bir modele sınırlamalar koyacaktır. Yani simülasyonu kurgulayanlar tarafından çizilmiş sınırların dışına çıkmanız mümkün değildir. Kısacası kurgulanmış bir simülasyonun içindeysek yazılımın izin vermediği noktaya yani sınır değerlere gidemeyiz. Fizikte varolan kurallar üzerine düşündüğümüzde çevrenizde bir takım sabitleri kabul ederek ilerleyebiliyoruz. Sabit olan ışık hızını değiştiremiyoruz. Yani ışık hızını ne arttırıyor ne de azaltamiyoruz. Aynı şey kuantum mekaniği için çok önemli bir yer teşkil eden planck sabiti üzerinde de herhangi bir oynama yapamıyoruz.

6.) HER ŞEY BEYNİN YORUMLAMASINDAN İBARET

Sicim teorisi kuramcısı popüler bilim kuramcılarından Michio Kaku nesnelerin katı olduğuna dair bir yanılsamamız olduğunu; görme, işitme ve dokunma hislerinin beynimize elektrik sinyali olarak ulaştığının kabulü halinde, dış âlemde yer alan maddenin var olduğundan emin olamayacağımızı iddia etmektedir. Bu iddia bizi dışarıda, renk, koku ve tat ve zamanın da olmadığı yanılgısına sürükler.

Bir şeye dokunduğumuzu sandığımız da aslında ona sadece 1 angstrom (1.0 * 10 üssü -10 metre) yaklaşabiliriz. Bugüne  kadar hiçbir zaman bir şeye dokunmadınız. Kabul etmek zor degil mi?
Yani gözümüz, kulağımız ve yahut herhangi bir duyu organımız yaşadığımızı sandığımız bu olayları beyine elektrik sinyalleri olarak gönderir, ve beynimiz bunlara tepki vererek düşünmeyi sağlar. Yani hayatımız sadece beynimizde çakan bir kaç küçük elektrik sinyallerinden başka hiç bir şey değil.

Modern beyin mimarlarından Karl Pribram ve kuantum teorik fizikçisi David Bohm  ise evrenin bir hologram; yani kelimenin tam manasıyla insan beyni tarafından yaratılmış bir imge olabileceğini düşünmektedirler. David Bohm, evrenin işleyişini holografik ilkelerle gerçekleştirmekte olduğunu ve aslında evrenin kendisinin de akışkan dev bir hologram olduğunu söylemektedir.  Bohm’a göre dünya üzerindeki günlük yaşamımızın görünen gerçekliğinin tıpkı holografik bir görüntü gibi, bir tür yanılsama, bir hayaldir. Bohm, tasavvufçuların söylediklerini söyler gibidir:

“Âlemlerin hepsi hayal”

Yaşadığımız evrenin simülasyon olduğuna dair dini kanıta da değinmek istiyorum.

B.) DİNİ KANIT

1.) İSLAM BUNA NE DİYOR? KURAN'DAN ÖRNEKLER

İslam dininde özellikle anne ve babalarımız başta olmak üzere her bir yerden bir rüyada olduğumuzu ve ölünce uyanacağımızı söylemleri mutlaka duymuşsunuzdur. Bu dünyanın yalan,fani olduğu diğer dünyanın gerçek ve baki olduğu gerek toplumdan gerek ayetlerden görmekteyiz.
Bazı ayetleri tek tek inceleyelim;

● Mümünin 112. Allah,  “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar.
113.Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler.
114.Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu  bilmiş olsaydınız.”
Bir gün insanlar gerçekçi bilgisayar oyunlarının içine girip bedensel uyarım da hissettirecek deneyimler yaşayacak ve gerçek hayatlarını unutacaklar. Sonra orada iyiyi kötüyü, haklıyı haksızı tartışacaklar. Ve oyunda yıllar geçmiş iken hayata döndüklerinde bir gün dolmamış olacak...  Peki ya şu an yaşadığımız evren de aynı bir bilgisayar simülasyonuysa?
Zamanın göreceliği bize bu ayetleri hatırlatıyor;


● Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (Hac Suresi, 47)

- Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir. (Secde Suresi, 5)

Bir playstation oyununda bir zaman vardır değil mi? FİFA oyununda,1den 90a kadar bir dakika gösterimi vardır. Mesela diyelim maçın 87.dakikasını düşünelim. Gerçek hayatta bu 9 dkya tekabül eder. Biliyorsunuz biz fifa oyununu 90 dk oynamıyoruz. 8'er dklık 10'ar dklık sürelerle  oynarız. Makina bunu 90 dk ya oranlayarak yayıyor. Dolayısıyla orda ki zaman bir illüzyon. Gerçekte 90 dk dediği şey senin hayatında 10 dk ya geliyor. GTA oyunları da aynı şekilde öyle işliyor. Şimdi bizim evrenimizde zaman da öyle görecelidir. Zaten Einstein da zamanın mutlak olmadığını bunu ispatladı.
Ve mümünin süresinde 112-114 ayetlerinde biz  öldüğümüzde boyut değiştirdiğimizde Allah orada soruyor, orda ne kadar yaşadınız? Bir kuşluk vakti bir saat kadar.. Düşünün bir insan 70 yıllık ömrünü 1 saat olarak söylüyor. Bu aynı fifa oyununa benzedi. Mesela kafanıza bir gözlük taksak fifa oyununa girmiş olsak orda 90 dk lık bir deneyim yaşayacağız. Gerçek hayata döndüğümüzde başka birisi bize sorduğumuzda orda ne kadar yaşadınız 90 dk deriz ama bunun öyle olmadığını öğreniriz. İşte müminin süresi bize bu evrenin de öyle olduğunu belirtiyor.

● “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Bilgi ve  güç dışında  bir şeyle geçip gidemezsiniz. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz. İkinizinden üzerine ateşten bir alev ve erimiş bir bakır/duman gönderilir de  başarılı olamazsınız.
(Rahman:33-35)
Mesela bilgisayar oyunlarında sınırlar vardır.  Bir savaş oyununda gökyüzüne ateş ettiğinde orda nokta nokta imgeler oluşur. Çünkü oyunun bir sınırı vardır. Aynısı bizim evrenimizde vardır. Misal atomun %99'99 u boşluk bu da dünyamızın gerçek olmadığı sanal,sanal parçacıklardan oluştuğunu gösteriyor. Atom altına indiğinizde resim silikleşiyor. Bir filmi izlediğimizde filmde oyuncular vardır uzaklıkları vardır vs.. Fakat televizyonun kendisine yakınlaştığımızda ekran titreşimler vardır. Aynı şekilde atom altına indikçe- kuantum fizikçileri bunu söylüyor- her şey bir hayale dönüşüyor. Bir de fizikte entropi vardır. Bu her şeyin düzensizliğe yokluğa gidişini ifade eder.  Yani bu evrenin mutlak bir varlığı yok. Rahman 33. ayetinde ey cin ve inşa  toplulukları evrenin bucağını geçebilirseniz geçin ama geçemezsin diye ifade eder. Aynı bir bilgisayar oyununda ki karakter gibi karakter oyunun dışına çıkamaz.

● Kaf süresi 3-4.ayetlerde  "Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkânsız) bir dönüştür! Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır."

Şimdi bir bilgisayar oyunu düşünelim. Bir savaş  oyunda bir karakter ölüyor değil mi? Öldüğünde ne oluyor tekrar diriliyor. Ölen oyuncu bilgisayar oyununda nasıl dirilebiliyor? Çünkü bilgisayarın işlemcisi ona tekrar hayat veriyor. Onun yazılımında saklanıyor. İşte aynı şekilde ayette biz toprağın onlardan neyi eksilttigini çok iyi biliriz. Yani onların bedeni çürüdü diye özleri yok olmuyor, onların özü Allah katında mevcut. Bu da bize dünya ile simülasyon üzerine bir benzerlik olarak göründü.

● "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız."(Araf-25)

Bu ayet bana bir simülasyona girişi andırıyor. Allah'ın yaratmış olduğu bir kurgusu yani simülasyonu.

● Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz [Hicr Suresi 21]

Fizikte maddenin %99'u boşluktur. Fakat mutlak boşluk yoktur,mikro ölçekte doludur. Psikolojide ise tat,sıcaklık vs. bunlar makro dünyada ve bizim algımızda vardır. Atom altına indiğinizde tat,koku,sıcaklık vs. yoktur. Algıladığımız hiçbir şey yoktur. Bu da mikro ile makro arasında sıkıştırılmış bir boyutta algımızda göreceli bir rüyada/simülasyonda olduğunuzun ispatıdır. Bir bilgisayar oyunu düşünelim. Oyunda aynısını yapamayız yoksa oyunun ebatı o kadar büyük olur ki hiçbir bilgisayar kaldıramaz. Dolayısıyla ayette belirtildiği gibi bu dünyanın bir sınırı var.

● Nûr, 39.. Ayet: İnkâr edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur.

Bu ayet bana şunu düşündürüyor; sanki bir simülasyondayız bir rüyadayız uyanınca gerçeği Allah'ı görüyoruz.
13. Kat diye bir film var. Filmde 1937 dünyasına  gidiyorlardı. O dünyada bir şeylere kavuştuğunu düşünüyorlardı ama süre dolu uyandığında,yanında makineyi ve programcıyı görüyorlar. Ayrıca bu ayet, bu dünyanın üstünde boyutlar olduğunu burasının tamamen serap olduğunu vurguluyor. Bu da bir simülasyonda yaşadığımız gerçeği değil de nedir?

● “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Bilgi ve  güç dışında  bir şeyle geçip gidemezsiniz. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz. İkinizinden üzerine ateşten bir alev ve erimiş bir bakır/duman gönderilir de  başarılı olamazsınız.
(Rahman:33-35)

Bilim insanları evrende ne kadar uzaktan bakarsan aslında zamanda o kadar geriye baktığımızı söylerler. En basitinde güneşe baktığımızda onun 8 dk öncesini görürüz. En uzağa bakmaya kalksak belki big bang anını göreceğiz ki bu da aslında son derece sıcak,parlak bir plazma halinde bir evren göreceğimize işaret eder. Ve eğer son derece hızlı bir yolcukla evrende gidebileceğimiz yere kadar gitsek,karşılacağımız şey ayette ifade edilen durumdur; sıcak plazma. Yani mutlak gerçek bizden kaçar. Mahremdir.
 Mesela bilgisayar oyunlarında sınırlar vardır.  Bir savaş oyununda gökyüzüne ateş ettiğinde orda nokta nokta imgeler oluşur. Çünkü oyunun bir sınırı vardır. Aynısı bizim evrenimizde vardır. Misal atomun %99'99 u boşluk bu da dünyamızın gerçek olmadığı sanal,sanal parçacıklardan oluştuğunu gösteriyor. Atom altına indiğinizde resim silikleşiyor. Bir filmi izlediğimizde filmde oyuncular vardır uzaklıkları vardır vs.. Fakat televizyonun kendisine yakınlaştığımızda ekran titreşimler vardır. Aynı şekilde atom altına indikçe- kuantum fizikçileri bunu söylüyor- her şey bir hayale dönüşüyor. Bir de fizikte entropi vardır. Bu her şeyin düzensizliğe yokluğa gidişini ifade eder.  Yani bu evrenin mutlak bir varlığı yok. Rahman 33. ayetinde ey cin ve inşa  toplulukları evrenin bucağını geçebilirseniz geçin ama geçemezsin diye ifade eder. Aynı bir bilgisayar oyununda ki karakter gibi karakter oyunun dışına çıkamaz.

● Zümer süresi 67.ayet;
Onlar Allah'ı gereği gibi bilemediler. Oysa kıyamet günü yer tamamen O'nun avucundadır ve gökler sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.

Şimdi GTA oyununu ele alalım.Oyunda bir arabanın içindesiniz. Araba nerde şehirde, peki son noktada oyun neyin içinde? Bilgisayarın hard diskinin içinde. Sizin o devasa dediğin GTA oyunu avucunun içinde. Şimdi burda bir ayet hatırlayalım.Zümer 67 Onlar Allah'ı gereği gibi bilemediler. Oysa kıyamet günü yer tamamen O'nun avucundadır ve gökler sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.
GTA oyunu da flash diskte senin avucunda olabilir o devasa dediğin oyun.

● Sebe 3. ayet);

Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”

 Simülasyon teorisine göre hepimiz bir Sim kartın içinde yaşıyor olabiliriz....

●Ankebut, 29/64);
Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!

Dünyanın bir simülasyon oyunundan ibaret olduğunu iddia eden ve buna dair deliller getirmeye çalışan bir görüş, diğer taraftan dünyaya bir oyun diyen, gerçek hayatın ise (simüle olmayan hayat) ahiret olduğunu söyleyen ayet.


Yaşadığımız evrenin simülasyon  olduğuna dair felsefik kanıt ise

C.) FELSEFİK KANIT

1.) FİLOZOFLARIN GÖRÜŞLERİ

Evrenin bir simülasyon olup olmadığı konudaki şüpheciliğin kökeni milattan önce 5. yüzyıla kadar dayanır. Parmenides, The Way of Truth adlı eserinde fiziksel dünyanın günlük gerçekliğe bakışının yanlış olduğunu ve dünyanın değişmeyen, yenilenmeyen ve yok edilemeyen bir bütün olduğunu ileri sürer.

Bir benzetimde olabilir miyiz?

İnsanlık, yüzyıllardır “gerçeğin” ne olduğunu sorgulamaktadır. Daha M.Ö. 300’lü yıllarda Çinli filozof Zhuangzi, “Rüyamda bir kelebek olduğumu mu gördüm, yoksa şu an insan olduğunu düşleyen bir kelebek miyim bilmiyorum” diyerek rüyaların o “gerçekçi” dünyasına duyduğu hayreti anlatmaya çalışmıştır. Özellikle 21. Yüzyıl başlarında Matrix üçlemesiyle popüler kültüre de mal olan “bir benzetimin içinde yer alan bilinçli varlıklar” fikri epey ilgi çekmişti.

Platon'un mağara alegorisinde bir mağaradan insanlar  zincirlenmiştir. Mağaradakiler, sadece duvara yansıyanları görmekteler ve tüm gerçekliği, duvara yansıyan gölgelerden ibaret sanırlar. Oysa zincirleri bir kez çözüldüğünde mağaradan çıktıklarında gerçeğin hiç öyle olmadığı gerçek olarak bildikleri bir yansıma/simülasyon olduğunu farkederler. Görünür evren, tıpkı mağara örneğinde olduğu gibi gerçeğin değişken ve ölümlü bir kopyasından, gölgesinden başka bir şey değildir. Gölgede  ki görüntü iki boyutludur mağaranın dışındaki görüntüler ise 3 boyutludur. İşte bu simülasyon kuramın özüdür. Platon belki de bize bu gerçeği  anımsatıyordu.

Bu görüşü post modern filozoflarından biri olan George Berkeley kendisi bir papazdır,algılamanın dışında hiçbir şey olmadığını söylüyordu. Onun ünlü sözü "varolmak algılanmış olmaktır." Tabi biz algıladığımızda dünya yok olmuyor. Dünya varlığını garanti eden bir mutlak algılayıcı var. O da Tanrı'dır veya kozmik bilinç olarak da kabul edebilirsiniz. Tabi Berkeley bunu hiçbir bilimsel bulgu olmadığı bir ipucunun olmadığı zamanda söylüyor. Bu takdire şayan!
İşte Berkeley'in öznel idealizmi dediği şey ses,dokunma,renk,koku, sertlik vs. diye bir şey yok bu sana yaratıcı ya da programcı tarafından sana kodlanmış ve sen algılayıp var oluyorsun.Eğer sen bir sivrisineğin algılama duyu reseptörlerine sahip olsaydın onların gördüğü dünyayı görecektin.  Bir ışık fotonu için kütlesiz parçacık var. Kütle,sertlik diye bir şey yoktur onlar içimizden geçip giderler. Mesela röntgen filmi çektiriyoruz; senin içinden  etinden bir sürü röntgen ışığı gelip geçiyor. Onlar için hiç gibisin yok gibisin.

Bu örneğe simülasyon kuramının yaratıcısı Jean Baudrillard' ın şu sözüyle devam ettirmek istiyorum. Zaten konumuz simülasyonsa Baudrillard'tan bahsetmemek olmaz. Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon adlı kitabında şöyle bir örneğe yer verir;
“Birey televizyonda Sudan iç savaşını,bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izler.Televizyonu kapattıktan sonra Sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için artık bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren simülasyondur” der. Bu örnek tıp kı Berkeley'in "varolmak algılanmış olmaktır" sözüyle eş değerdir. Aynı zamanda kuantum mekaniğin gözlemci etkisi  ve çift yarık deneyi de buna örnektir.

Descartes şöyle bir soru sormuştur. Büyük bir gücün sizi uyuttuğunu ve uyurken size çok gerçekçi rüyalar gördürdüğünü düşünün. Zihniniz bunun rüya olduğunu anlayabilir mi?
Descartes, vücudu algılanmasının bir rüyanın sonucu mu yoksa şeytan tarafından oluşturulan bir illüzyon mu olduğu üzerinde düşünmüştür. Bunu şöyle açıklıyor:
‘’Zihin, vücuttan ayrı bir özdür, temeli düşünce olan bir özdür.’’ diyerek varolan algılanandan şüphe ederek belki şu an üzerinde tartıştığımız simülasyonu teşkil eden paradigmayı savunuyordu..

Zaman ve mekânda çıktığımız sanal yolculuğumuzun ilk durağı Hindistan. Hint Felsefesi’ne göre aslında her şey evrenin yaratıcısı olarak ifade edilen Tanrı Sada Şiva ve eşi Adi Şakti’nin arasında geçen “Leela” adı verilen sonsuz bir oyundan ibarettir. “Şiva ve Şakti” arasında ki bu dans bize yabancı değil! Matrix filminde “Kahin ve Mimar” arasındaki mücadelede bize, bu sonsuz oyunu, anlatmaya çalışmışlardı Wachowski Kardeşler.
Hindistan’ın en eski kutsal yazıtları olarak bilinen Vedalar’a göre de evrendeki her şey Tanrı Brahma’nın rüyasından ibarettir. Gerçek olduğunu düşündüğümüz her şey Maya yani illüzyondur. Yine aynı coğrafyada bu konuya dair anlatılan çok güzel bir hikâye vardır:

Hindistan’da binlerce yıl önce yaşamış olan Bilge Kral Janaka bir seferinde rüyasında bir dilenci olduğunu görür. Uyanınca bu rüyasını Gurusu Vasishta’ya anlatır ve sorar: ‘Ben rüyasında dilenci olduğunu gören bir kral mıyım, yoksa rüyasında kral olduğunu gören bir dilenci miyim? Gurusu gülümseyerek onu yanıtlar: ‘Hiç biri değilsin ve her ikisisin. Olduğunu zannettiğin şeysin ama değilsin….

Zamanda ve mekânda yolculuğumuza devem ederek kendi coğrafyamıza geldiğimizde ise benzer bilgilerle karşılaşırız. Anadolu’da “Dünya hayatı bir rüyadan ibarettir. Dünya da servet sahibi olmak rüyada define bulmaya benzer…” diyen Mevlana da, Arabistan’da “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” diyen Hz. Muhammed de, "vücudu algılanmasının bir rüyanın sonucu mu yoksa şeytan tarafından oluşturulan bir illüzyon mu olduğu üzerinde düşünen" Descartes de, Antik Yunan’da “Mağara Alegorisi” ile gölgeler dünyasında yaşadığımızı ifade eden Platon da aynı şeyi söylemiştir.



KAYNAKÇA;

●https://www.sophosakademi.org/islami-acidan-hologram-ve-gerceklik/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda ...

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i...

Kuran'da namaz diye bir ritüel yoktur.

Bu yazımda çok hasas ve bir o kadar da birçok inançta var olan "namaz" ritüelinin Kuran'da yeri olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Bu yazının referansı yaşanılan din değil  sadece Allah'ın ayetleri esas alınacaktır. Çünkü öne sürmüş olduğum yargı namazın sadece Kuran'da olup olmadığı ile ilgilidir. Dini ritüel olan namazın kökeni ve tarihçesi nedir? Namaz sadece İslam'a mı özgüdür? Kuran' da namaz var mıdır? Kuran'da namaz mı geçiyor?.. Kalıplaşmış ve binlerce yıllık süregelen olguları değiştirmek ve de onun yanlış olduğunu beyan etmek oldukça güç görünüyor. Güce ve çoğunluğa tapan toplumlarda böyle bir teşebbüste bulunmak, bırak karamaları öldürülmeye kadar bile gider. Ama biz hakikat yolcuları ölümü bile göze alarak ve tırsmayarak doğru bildiğimiz yolda gitme cürettine sahibiz. Aksi takdirde bu günlere( gelişim ve teknolojiye) nasıl gelebilirdik?... Öncellikle Kuran'da namaz kavramı değil  salât geçmektedir. Lakin mealcilerin çoğu  sa...