“Egosu yüksek” kişiler daha kolay alınıyorlar. İlişkilerde bu büyük sorun yaratıyor.
Alınganlık ciddi bir özsaygı sorunuyla birlikte geliyor.
Özsaygısı düşük birey, uzlaşmayı bir yenilgi olarak algılıyor.
Uzlaşmak, uzlaşabilmek düzgün iletişim kurulmuş olduğunun kanıtıdır oysa minik sözel çekişmelerden profesyonel ilişkilere kadar geniş bir yelpazede muhabına acı çektiren bir tutum bu.
Alıngan kişi iletişim kanallarını kullanarak konuşmayı denemez. Sizi yokluğuyla cezalandırır. İlişki bitirir, mesafe koyar.
Sorunun ne olduğunu tahmin etmek size kalır. Hep ve sadece kendi istediğinin yapılmasında direten kişilerle çalışmak, onlarla birlikte yaşamak zor. Sürece tahammülsüz, sonuç odaklı yaşama yönelmiş kişiler kontrolcü oluyorlar. Kanımca bu türden bir kişiliğin asıl sorunu korkaklıktır.
Korku, sürece katlanamaz.
İnsan olmak, asla kontrol edilemeyen süreçleri kabul ederek, içselleştirerek yaşamayı başarmak demek. İki saniye sonra hayatta olacağımızın bir garantisi mi var? Ego yüksekliği temel korku olan ölümle henüz yüzleşilemediğini gösterir, temsili ölümle bile. Bu çok zor bir iş..
Bir çekişmede karşı tarafın fikrini kabul etmek, az önce yapıştığım fikrin ölümüne katlanmak demektir. Uzlaşma kültürü yüksek bir kültür.
Demokrasinin daha başarıyla tesis edildiği ülkelerde uzun süre yaşayanlar uzlaşma kültürünün bireysel yaşamdaki yansımalarını fark etmiştir.
Elinden gelenin en iyisini yapan birinin kontrolü kendine yöneliktir. Birlikte çalıştığı kişilere kendi “daha iyi”sini dayatmaz teklif eder. Bu bir uzlaşma adımıdır. Kişinin iç dünyasındaysa sürece güven. Bunun dışsal ve içsel göstergelerinin takibi yaşama sanatıdır denilebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder