Ana içeriğe atla

Ayrışma

 İnsan dünyaya hiçbir bağıntı olmadan bir ötekine bağımlı olarak gelir. Beyninin büyüyüp gelişmesi için bile bir ötekine bağımlıdır. Bakım verenin bebeğin duygusal ihtiyaçlarına cevap vermesi, göz teması kurması, gülümsemesi ve kucağına almasıyla bebeğin nöral bağları gelişir. İnsan doğduğunda kendi varlığının da farkında olmaz, kendini annenin bir uzvu, organı olarak ona yapışık olduğunu zanneder. Bakım verenin uzvu olmadığını, ayrı bir birey olduğunu anladığında çevreyi keşfetmeye, ayrışmaya başlar.

Mahler'in ayrışma-bireyleşme dediği konu tam burada devreye giriyor. Bakım veren, bebeğin bağımsızlık sürecini olumlu atlatamazsa "ayrılık anksiyetesi" yaşayamaya başlar. Çocuk ondan ayrışmasın diye onun ihtiyaçlarını aşırı karşılayarak özerk gelişimine engel olur.

Masterson' un 3 atlısından(kendilik aktivasyonu, terk depresyonu, eyleme vurum) ilki olan kendilik aktivasyonu  böylece negatif aktive olur. Annenin istemediği gibi davrandığında varlığının onaylamamasını kendi özerk gelişimine bağlayan çocuk "terk depresyonu" yaşar. ve hayatı boyunca terk edilmemek için kendini koşullu sevgilerin içerisinde bulur. Sahne değişir, dekor değişir, kişiler değişir ama senaryo hep aynıdır. O gitmesin diye yapılan sevişmeler, alınan hediyeler, hatalarına göz yummalar, alttan almalar...

Çırpındıkça batılan bu girdabı Rumi'nin sözü çok güzel özetliyor: "İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda ...

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i...

Kuran'da namaz diye bir ritüel yoktur.

Bu yazımda çok hasas ve bir o kadar da birçok inançta var olan "namaz" ritüelinin Kuran'da yeri olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Bu yazının referansı yaşanılan din değil  sadece Allah'ın ayetleri esas alınacaktır. Çünkü öne sürmüş olduğum yargı namazın sadece Kuran'da olup olmadığı ile ilgilidir. Dini ritüel olan namazın kökeni ve tarihçesi nedir? Namaz sadece İslam'a mı özgüdür? Kuran' da namaz var mıdır? Kuran'da namaz mı geçiyor?.. Kalıplaşmış ve binlerce yıllık süregelen olguları değiştirmek ve de onun yanlış olduğunu beyan etmek oldukça güç görünüyor. Güce ve çoğunluğa tapan toplumlarda böyle bir teşebbüste bulunmak, bırak karamaları öldürülmeye kadar bile gider. Ama biz hakikat yolcuları ölümü bile göze alarak ve tırsmayarak doğru bildiğimiz yolda gitme cürettine sahibiz. Aksi takdirde bu günlere( gelişim ve teknolojiye) nasıl gelebilirdik?... Öncellikle Kuran'da namaz kavramı değil  salât geçmektedir. Lakin mealcilerin çoğu  sa...