Ana içeriğe atla

Bergson Metafiziğe Giriş

BERGSON'UN METAFİZİĞİNE GİRİŞ

Henri Bergson'un "Metafiziğe Giriş" adlı eseri, modern felsefenin önemli dönüm noktalarından birini temsil eder. Bergson, klasik metafizik anlayışına meydan okuyarak, zamanın ve sürecin özü üzerine derin düşüncelere sahip bir filozoftur. Bu kitap, Bergson'un felsefi düşüncesinin temellerini atan eserlerinden biridir ve onun felsefi yöntemini ve bakış açısını anlamak için önemli bir kaynaktır.

Şimdi başlıklar halinde kitabın muhtevası haklıda bir değerlendirme oluşturalım. 

BİLİM: Bergson, bilimi genellikle mekanik bir dünya görüşüyle ilişkilendirir ve bunun sınırlarını vurgular. Ona göre, bilim, dünyayı anlamak için sadece bir araçtır ve gerçekliğin tamamını kavramak için yetersizdir. Bergson, bilimin nesnel gerçekliği açıklamakta başarılı olduğunu, ancak insanın içsel deneyimlerini ve sübjektif dünyasını açıklamakta yetersiz kaldığını belirtir. Bu nedenle, Bergson'un bakış açısına göre, bilim sadece gerçeğin yüzeyine inebilir ve derinlemesine anlayış için felsefeye ihtiyaç vardır.

BİLİMLERİN TASNİFİ : Bergson, bu kitapta bilimleri iki ana kategoriye ayırır: somut ve soyut bilimler. Somut bilimler, maddenin değişimi üzerine çalışırken, soyut bilimler ise matematik ve mantık gibi soyut kavramlarla ilgilenir.

Bergson'a göre, somut bilimler, gözlem ve deney yoluyla elde edilen verileri analiz ederken, soyut bilimler ise a priori prensiplerden yararlanarak düşünme sürecine dayanır. Somut bilimler, uzay ve zamanın ölçülebilir olduğu alanlarda çalışırken, soyut bilimler, uzay ve zamanın ötesindeki kavramları ele alır.

Bergson'a göre, bilimler arasındaki bu ayrım, felsefi düşünce için de önemlidir. Çünkü felsefe, soyut bilimlerin alanına girer ve somut bilimlerin sınırlarını aşar. Felsefe, soyut kavramlarla düşünerek evrenin gerçek doğasını anlamaya çalışır.

Bergson'un bu bilim tasnifi, bilimin doğası ve sınırları hakkında derin bir düşünceyi yansıtır. Somut ve soyut bilimler arasındaki ayrımı vurgulayarak, bilimin farklı yönlerini ve metodolojilerini ortaya koyar.

Bergson, bilimlerin tasnifini ele alırken, onların farklı yöntemler ve bakış açılarıyla gerçeği ele aldıklarını vurgular. Ona göre, doğa bilimleri genellikle analitik ve indirgemeci bir yaklaşımla çalışırken, insan bilimleri daha bütüncül ve holistik bir yaklaşım benimser. Bu farklılıklar, gerçeği anlama çabasında bilimler arasında farklılıklara yol açar ve felsefenin bu farklılıkları uzlaştırma ve bütünleştirme rolüne işaret eder.

BİLİM FELSEFESİ ÜZERİNE: Bergson, bilim felsefesinin önemini vurgular ve bilimin sınırlarını anlamak için gerekli olduğunu belirtir. Ona göre, bilim felsefesi, bilimin temel ilkelerini, yöntemlerini ve varsayımlarını sorgulamak ve anlamak için gereklidir. Bilim felsefesi, bilimin doğası ve kapsamı hakkında derinlemesine bir anlayış sağlar ve bilimin sınırlarını belirleyerek onun yerini ve rolünü daha iyi anlamamıza yardımcı olur.

Bergson'a göre, bilimler genellikle zamanı ve uzayı matematiksel olarak işleyerek gerçekliği anlamaya çalışır. Ancak, Bergson, zamanın ve uzayın gerçek doğasının sadece matematiksel olarak açıklanamayacak kadar karmaşık olduğunu düşünür. Ona göre, zaman ve uzay sürekli akış halindedir ve bu akış, insan zihninin algıladığı sabit bir zaman ve mekân anlayışından farklıdır.

Bergson, zamanı iki şekilde tanımlar: biri "dış dünyanın zamanı" olarak adlandırdığı, fiziksel dünyanın sürekliliğini ve düzenini ifade eden zaman; diğeri ise "iç zaman" olarak adlandırdığı, insanın içsel deneyimindeki zaman algısıdır. Ona göre, bilimler genellikle dış dünyanın zamanını incelerken, iç zamanın daha önemli olduğunu ve insan deneyiminin bu içsel zamanla ilişkili olduğunu iddia eder.

Madde konusunda da, Bergson, maddeyi sadece fiziksel özellikleriyle tanımlamanın eksik olduğunu düşünür. Ona göre, madde aynı zamanda süreçler ve değişimlerle doludur. Bu nedenle, maddeyi sadece nesnelerin fiziksel özellikleriyle değil, aynı zamanda süreçlerin ve değişimin bir sonucu olarak anlamak gerekir.

Bergson'un bilim felsefesi üzerine görüşleri, zamanın ve maddeyi anlamanın sadece matematiksel ve fiziksel özelliklerine odaklanmanın yetersiz olduğunu vurgular. Onun felsefesi, zamanı sürekli akış halinde, mekânı ise sadece fiziksel boyutlarla değil, süreçlerle birlikte düşünmeyi savunur.

FELSEFE VE KONUSU : Bergson, felsefenin konusunu insan deneyimi ve gerçekliğin derinliklerinde yatan doğayı anlama çabası olarak tanımlar. Ona göre, felsefe, bilimden farklı olarak, nesnel gerçekliğin ötesine geçmeye çalışır ve insanın içsel dünyasını anlamaya yönelik bir çaba olarak öne çıkar. (Zira Nietzsche bilimi insanın iç dünyasına yönelik bir edim aracı olmadığı için bilimi sınırlayıcı görmüştü.) Bu nedenle, felsefe, insanın varoluşsal sorularını ve içsel deneyimlerini anlama çabası olarak öne çıkar ve bilimin sınırlarını aşarak daha derin bir anlayış sağlar.

BERGSON'UN UZAY, ZAMAN VE MADDE KONSEPTLERİ

Bergson'un metafiziğe giriş kitabında ele aldığı "uzay, zaman, madde" başlığı, onun filozofluğunun ana hatlarını ve felsefi yaklaşımını özetlemektedir.

Bergson, klasik anlamda uzay ve zamanın salt materyalist bir bakış açısıyla ele alınmasına karşı çıkar. Ona göre, uzay ve zaman, sadece maddi nesnelerin konum ve hareketleri için bir çerçeve değildir, aynı zamanda yaşamın ve bilincin derinliklerindeki süreçler için de önemlidir.

Çünkü Bergson, uzay, zaman ve madde arasındaki ilişkiyi klasik fizik anlayışından farklı bir şekilde ele almıştır. Ona göre, uzay, zaman ve madde kavramları doğanın işleyişini anlamak için yeterli değildir çünkü bu kavramlar deneyimlenmiş dünya ile ilişkilendirilmiştir ve bu dünyanın yapısı sürekli değişim halindedir. Bergson'a göre, zaman ve mekan, insan zihninin doğayı anlama ve kavrama biçimlerinden biridir ve bu nedenle gerçek doğanın kendisi değildir. Gerçek doğa, sürekli değişen bir akıştır ve bu akış, zaman ve mekanın ötesindedir. Bu nedenle, Bergson'un felsefesinde uzay, zaman ve madde daha çok insan zihninin yapılarının ürünleri olarak görülür ve gerçek doğa, bu yapıların ötesinde, saf bir yaratıcı akış olarak tanımlanır.

Uzay ve zamanı salt maddi nesnelerin dışsal özellikleri olarak gören materyalist görüşe karşı, Bergson içsel zaman ve dışsal zaman arasında ayrım yapar. Dışsal zaman, fiziksel süreçlerin ölçüsü olarak kabul edilirken, içsel zaman ise insan bilincindeki sürekli akışı temsil eder. Bu anlamda, Bergson, zamanın gerçek doğasının içsel zaman olduğunu savunur ve zamanın akıcılığını vurgular.

Bergson, uzayın, maddenin bir tür ölçüsü veya sınırlayıcısı olarak işlev gördüğünü ve gerçeklikten ziyade insan zihninin kavrayış biçimlerinden biri olduğunu savunmuştur.

Ona göre, uzay kavramı, maddenin birbirine göre konumlanmasını, sıralanmasını açıklamak için kullanılan bir araç olmasına rağmen, aslında gerçeklikte var olan bir şey değildir; gerçeklikte var olan şey, süreçlerdir ve bu süreçler zaman içinde gelişir. Dolayısıyla, Bergson, uzayı klasik mekaniğin anladığı şekilde bir boşluk veya konteynır olarak değil, daha ziyade bir ilişki veya bağlam olarak görüyordu. Ona göre, uzayı algılayışımız, pratik ihtiyaçlarımız ve maddi dünyayla ilişkimiz nedeniyle böyle bir biçimde yapılandırıyoruz. Bergson, uzayın içinde bulunduğumuz maddenin bir özelliği değil, bizim maddenin düzenli bir şekilde algılanmasını sağlamak için oluşturduğumuz bir araç olduğunu savunuyordu. Bu anlamda, Bergson uzayı bir tür algısal ve zihinsel oluşum olarak görüyor.

Madde kavramına gelince, Bergson, onu salt uzay ve hareketle sınırlı bir şekilde değil, içinde yaşamın ve bilincin de bulunduğu dinamik bir süreç olarak görür. Madde, onun için statik bir varlık değil, sürekli bir değişim ve akış içinde olan bir varlıktır. Bu bakış açısı, Bergson'un "yaratıcı evrim" teorisinin temelini oluşturur.

Zira Bergson, madde kavramını da eleştirmiş ve ona karşı çıkmıştır. Ona göre, madde kavramı, duyularımızın algıladığı şekilde sabit ve değişmez bir varlık olarak düşünülmemelidir. Bergson'a göre, madde aslında sürekli bir değişim içindedir ve bu değişim süreci, maddeyi bir tür enerjiye dönüştürmektedir. Ona göre, madde ve enerji arasında sert bir ayrım yapmak doğru değildir çünkü madde dediğimiz şey aslında bir tür enerji yoğunlaşmasıdır. Bu nedenle, Bergson madde kavramını, statik ve değişmez bir varlık olarak değil, sürekli bir akış içinde olan bir enerji olarak düşünmeyi savunmuştur.

Bergson'un uzay, zaman ve madde kavramlarına getirdiği bu eleştirel yaklaşım, onun felsefi düşüncesinin temel taşlarından birini oluşturur. Bergson'un felsefesi, zamanın ve sürecin önemini vurgulayarak, onun sadece maddi dünya için değil, yaşamın ve bilincin anlamı için de kritik bir rol oynadığını savunur. Bu anlamda, Bergson'un düşüncesi, sadece filozofların değil, genel olarak insanların dünya ve varlık hakkındaki anlayışını derinden etkilemiştir.


Kaynakça:

Bergson, H. (1912). Madde ve Hafıza: Deneme.

Bergson, H. (1907). Yaratıcı Gelişim: Doğanın Metafiziği.

Bergson, H. (2019). Metafiziğe Giriş. (C. Yardımcı, Çev.). İstanbul: İdea Yayınevi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda ...

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i...

Kuran'da namaz diye bir ritüel yoktur.

Bu yazımda çok hasas ve bir o kadar da birçok inançta var olan "namaz" ritüelinin Kuran'da yeri olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Bu yazının referansı yaşanılan din değil  sadece Allah'ın ayetleri esas alınacaktır. Çünkü öne sürmüş olduğum yargı namazın sadece Kuran'da olup olmadığı ile ilgilidir. Dini ritüel olan namazın kökeni ve tarihçesi nedir? Namaz sadece İslam'a mı özgüdür? Kuran' da namaz var mıdır? Kuran'da namaz mı geçiyor?.. Kalıplaşmış ve binlerce yıllık süregelen olguları değiştirmek ve de onun yanlış olduğunu beyan etmek oldukça güç görünüyor. Güce ve çoğunluğa tapan toplumlarda böyle bir teşebbüste bulunmak, bırak karamaları öldürülmeye kadar bile gider. Ama biz hakikat yolcuları ölümü bile göze alarak ve tırsmayarak doğru bildiğimiz yolda gitme cürettine sahibiz. Aksi takdirde bu günlere( gelişim ve teknolojiye) nasıl gelebilirdik?... Öncellikle Kuran'da namaz kavramı değil  salât geçmektedir. Lakin mealcilerin çoğu  sa...