Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Öne Çıkan Yayın

"Kendinizi adar ve kararlılıkla hareket ederseniz, istediğiniz her şeyin olmasını sağlayabilirsiniz.''

"Kendinizi adar ve kararlılıkla hareket ederseniz, istediğiniz her şeyin olmasını sağlayabilirsiniz.'' Günümüzün üçte birini uykuda geçirmemiz haricinde neler yapıyoruz? Hayatımızı devam ettirebilmek için işe gitmelerimiz, zorunlu eğitimlerimiz, alışverişlerimiz, eğlencelerimiz... Elbette hepsinin hayatımızda yeri var, beynimizin de ihtiyacı. Ancak beynimizin ihtiyacı olarak nitelendirdiğimiz bir şeyi atlıyoruz. ''Bilinçli Öğrenme''. Bu öğrenme stili ''Bilinçdışı'' öğrenmeye kıyasla bir tık zor ve yavaş olduğundan olsagerek hepimiz zaman zaman ''Bilinçli Öğrenme''den kaçıyoruz.  Asıl sorumuzsa şu''Neden kaçıyoruz?'' Bir sınava hazırlanırken öğrenmek zorunda olduğumuz bilgileri gözümüzde büyütür, başaramayacağım korkusuna düşerek beynimizi zaten hamlığa alıştırmaya yatkınız. Öğrenmek dışında bambaşka yollara başvurarak yüksek not almaya çalışırız.  Ama ben çalışıyorum yine de hiçbir şey bilmiyormuş...
En son yayınlar

Felsefede bazı prensipler | Usturalar

Felsefenin Usturaları ve İlkeleri: Yaşamı Anlamlandıran Keskin Araçlar Felsefe, evreni, yaşamı ve insanın varoluşunu anlamaya yönelik çabaların bilimidir. Bu süreçte, düşünceleri derinlemesine incelemek ve karmaşık sorunları çözmek için geliştirilmiş bazı prensipler ve "usturalar" rehberlik eder. Bu kavramlar, yalnızca felsefi tartışmalarda değil, aynı zamanda günlük yaşamın pratik meselelerinde de uygulanabilir. Gelin, bu usturaları ve ilkeleri daha yakından tanıyalım ve onların zihinsel bir pusula olarak nasıl kullanılabileceğini inceleyelim. 1. Giriş: Usturaların Amacı ve Önemi Felsefi usturalar, düşüncenin gereksiz karmaşıklıklardan arındırılmasını ve olayların daha net bir şekilde anlaşılmasını sağlar. "Ustura" kelimesi burada, fazla olanı kesip atma metaforu olarak kullanılır. Ockham'ın Usturası’ndan Einstein'ın Usturası’na kadar uzanan bu prensipler, yalnızca teorik düşünceyi değil, hayatın her alanını daha anlaşılır hale getirir. Ancak bu prensipleri...

DÜNYADA SOVYETLER BİRLİĞİ'NİN EKSİKLİĞİ

Dünya Sovyetler Birliği'nin Eksikliğini Ziyadesiyle Hissediyor Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından, dünya sistemi radikal bir dönüşümden geçti. Bir yanda kapitalist Batı’nın hegemonyası daha da güçlenirken, diğer yanda Sovyetler’in sağladığı anti-emperyalist denge ve sosyalist alternatif ortadan kalktı. Bugün, bu eksiklik çeşitli boyutlarda hissedilmektedir. Bu makale, Sovyetler Birliği’nin yokluğunun dünyaya etkilerini ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel açılardan inceleyerek, bu eksikliğin ne anlama geldiğini tartışacaktır. 1. Anti-Emperyalist Denge Unsuru Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş boyunca dünya siyasetinde bir denge unsuru olarak görev yaptı. Özellikle ABD ve Batı bloğunun küresel hegemonyasına karşı bir alternatif sunarak, bağımsız ülkelerin kendi yollarını çizebilmeleri için bir alan açtı. Sovyetler Birliği’nin olmadığı günümüz dünyasında, ABD’nin tek kutuplu hegemonyası nedeniyle askeri müdahaleler, işgaller ve siyasi müdahaleler olağan hale gelmiştir. Ö...

ÜNLEM TOPLUMU

 Ünlem Toplumu Özellikle son yıllarda sokakta yürürken bir reklam panosunda, haber sitelerine göz atarken ya da sosyal medyada gezerken dikkat ettiyseniz, ünlem işaretinin her yerde karşımıza çıktığını fark etmişsinizdir. Sosyal medya platformlarında, siyasi tartışmalarda ve hatta günlük konuşmalarda bile ünlem işaretinin abartılı ve yaygın kullanımı, aslında modern toplumun kesinlik, iddia ve mutlak yargılara ne kadar takıntılı hale geldiğini gösteriyor. Öyle ki, neredeyse her cümle bir ünlemle bitiyor. Bu sadece bir rastlantı değil; tam tersine, toplumun iletişim şeklinin ne yönde değiştiğini gösteren bir olgu. Ünlem işareti artık yalnızca bir noktalamadan ibaret değil; onaylamanın, dayatmanın ve bazen gözdağı vermenin en etkili aracı haline geldi. Peki, bu durum gerçekten sağlıklı bir iletişimin mi habercisi, yoksa bizi düşünmeden kabul etmeye zorlayan bir yapı mı oluşturuyor? Bu yazıda, ünlem işaretinin toplumdaki rolüne psikanalitik ve felsefi bir bakış açısıyla yaklaşacağız....

Levinas'ın felsefesi

 Emmanuel Levinas, 12 Ocak 1906'da Litvanya'nın Kovno şehrinde doğdu. Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve Yahudi geleneği ve öğretileri çocukluğundan itibaren etkiledi. Levinas, 1920'lerde Litvanya'da ve daha sonra Almanya'da eğitim gördü. 1928'de Strasbourg Üniversitesi'nde felsefe eğitimine başladı ve Edmund Husserl ile tanıştı. Levinas, II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgali altındaki Fransa'da bulundu ve savaştan sonra kurtulanlar arasında yer aldı. Savaş deneyimi, Levinas'ın felsefi düşüncesini derinden etkiledi ve insanın diğerine karşı sorumluluğunu vurgulayan etik felsefesinin temellerini attı. Levinas'ın felsefesi, özellikle Husserl ve Heidegger'in fenomenolojik ve varoluşçuluk felsefelerinden etkilenmiştir. Levinas, felsefi düşüncesinde varlığın ötesinde bir şeyi vurgulamıştır. Ona göre, insanın varoluşu, diğer insanlarla karşılaşma deneyimiyle şekillenir ve bu deneyim, bizi diğerlerine karşı sorumlu kılar. Levinas...

VARLIK VE ZAMAN

  HEİDEGGER- METAFİZİĞE GİRİŞ   GİRİŞ Tıpkı bazı kişilerin, bazı ülkelerin kendi standartlarını yaratmak istemesi gibi, Heidegger de kendisine özgü kavramlar yaratmak suretiyle kendi felsefesini Batı metafiziği olarak gördüğü şeyden ayırmaya çalışıyor. Heidegger’in doğrudan kazıkta yakmadan önce şu söylemi yoklayalım: “Dil ile düşünüyoruz ve dil ile felsefe yapıyoruz.” Ve bahsettiğimiz bu dil, özellikle kıta felsefesinin de sıklıkla vurguladığı gibi tarihsel, toplumsal, kültürel kodlarla doludur. Bu ne demek oluyor? Dilin tarihsel bir yapıya sahip olması ne anlama gelir? Sizin aşk dediğiniz şey, Milattan önce 5. yüzyılda aşk dediğiniz kavramdan anladığınız şeyle 12. yüzyılda, 19. yüzyılda, 21. yüzyılda farklılaşabilir. Bunun en basit örneği için 'fenomen' kavramına bakalım. Platon’da fenomen; bir gölge, bir yansıma. Ve bu yüzden varlığın kendisi dahil değil öyle değil mi? İdealara göre hiyerarşik yapıda en altta olan bir şeydir. Oysa Kant’ta fenomen, transandantal ilkeler tara...

Felsefede intihar ve Sisifos söyleni

 Albert Camus'un Sisifos Söyleni'nde "Saçma, her sokağın dönemecinde, her adamın yüzüne çarpabilir. Sabahleyin kalkmak, tramvaya binmek, büroda ya da fabrikada 4 saat çalışmak, yemek, 4 saat iş, tramvay, yemek, uyku... Bu ve benzeri eylemleri ya da bulaşık dizmek gibi eylemleri sürekli art arda tekrarlarız, tekrarlarız ama bir noktada o sahnenin bütün dekorları yıkılır ve şöyle sorarız: Neden?" (Camus, 1997) diyerek, varoluşun hazin durumu betimler. Bu paragraftan da anlayabileceğiniz gibi muhtemelen Sisifos Söyleni, yaşamın anlamsız oluşuna karşı yaşamaya neden devam etmemiz gerektiği konusunda kaleme alınan en ünlü eserlerden bir tanesi. "Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: intihar. Yaşamın yaşamaya değip değmediğine dair bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Gerisi dünyanın üç boyutlu olup olmadığı, düşüncenin 9 mu yoksa 12 ulamı mı bulunduğu sonra gelir. Gerçekten önemli olan tek bir felsefe sorunu vardır. O da intiha...

CEHALET MUTLULUK DEĞİL HAZCILIKTIR

 Yaygın bir klişe olan "cehalet mutluluktur." söylemi üzerine artık konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her düşünme eylemine yeltenenlerin düşünme sevgisini kıran, bu iğdiş söylem karşısında gelin belki son kez de olsa bu klişe hakkında düşünmemiz gerektiği yargısına varalım. Eğer bu soruşturmadan sonra gerçekten cehaletin mutluluk getirdiği kanısına varacak olursak, pekala bir daha düşünme cesaretinde bulunmanın nahoş olduğu saptamasıyla bizler de artık düşünme cüretinde bulunmayacağız. Cehalet geleneğine uyup mutlu olmanın(!) keyfini sürdüreceğiz. Anlaştık mı? Başlayalım.. Öncelikle yazının sonunda varacağım yargıyı sizlere başta beyan etmek istiyorum: "Cehalet mutluluk değil hazcılıktır." Evet - klişeye karşı klişe- yöntemiyle ifade etmek gerekirse, cehalet mutluluk değil hazcılıktır! Çünkü bu standart klişeler, klişe olmanın yanında ve aklın pratiği karşısında bir slogan gibi dikilmektedir. - Aklın dinamik duyurusu- karşısında nasıl olsa "cehalet mut...