Ana içeriğe atla

İlk kadın filozof Hypatia

Kadınları yarım akıllı olduğu önermesine tepki olarak, ataerkil diktatöryasına karşın varoluş sancılarıyla kendisini doğuran kadınları anlatmak bir insanlık borcu olduğunu düşünüyorum.
Aklın cinsiyeti olmadığı yargısıyla bilinmelidir ki bilinenden kurtulma yolunda hakikat ışığı gibi parlayan kadınları bilimin, tarihin ve hakikatın sahnesine çıkarmak tüm insanlığa hizmet olarak fonksiyonel olacaktır.

Neden kadın filozof yok? “ yaygın egemen söylemi ne kadar incitici bir nida olsa da merak duygusuyla öne sürülen bir gerçeği dört elle sarılmalıyız. Sahi kadın filozof yok mu? Var ve ilk kadın filozofu bugün sizlere tanıtacağım.
Tarihte yok sayılmış, aşağılanmış, “cadı, şeytan” olarak yaftalanmış ve sonuçta öldürülüp unutulmuş kadınlardan sadece birisi. Onun yaşam öyküsü, kibirli erkek zihniyetin “Neden hiç kadın filozof, matematikçi, vs. Yok? sorusuna cevap niteliğinde.

Peki kim bu ilk kadın filozof?






İskenderiyeli Hypatia (370-415) Yunan filozof,matematikçi ve astronomdur.
Hypatia, biliminin temellerini filozof babası Theon ile atmaya başladı.
Hypatia’nın babası filozof ve matematikçi Theon ise, İskenderiye Üniversitesi’nin öğretmeni ve yöneticisi idi. Kızını dogmalara bağlı kalmadan yetiştiren Theon; el sanatlarından matematiğe, şiirden felsefeye kadar her alanda onu yetkin bir hale getirdi. Aynı zamanda Hypatia’nın hitabet yeteneği de oldukça kuvvetliydi. Bilgin baba Theon, kızına bütün bilgileri, inançları ve düşünceleri sunmuş ve kızının seçim yapmasını, sorgulamasını ve düşünmesini istemişti.

Atina’da eğitimini tamamladıktan sonra İskenderiye’ye döndü ve burada Platon,Aristo ve Suda gibi filozoflar hakkında halka açık dersler verdi.
Avrupa, Asya ve Afrika’dan akın akın sırf onun derslerini dinleyebilmek için İskenderiye’ye geliyorlardı.
Platon ve ona göre düşünen filozofların görüşlerini benimsemesi ve onların görüşlerine yeni yorumlar getirmesi nedeniyle kendisine neoplatonist de denilmiştir. Bu yüzden kendisinden sonra gelen felsefeciler Hypatia’yı neoplatonist olarak nitelendirirler.
Bilimi ve zerafeti dışında güzelliği ile de ünlüdür.
Herkesin ilgi odağıydı bu güzel kadın. Onu aşık olan onlarca kişi vardı ama o kibarca “Ben gerçekle evliyim” diyerek kendisine yapılan tüm teklifleri geri çevirirdi. “Kendini müziğe vermelisin” diyerek geri çevirdiği söylenir. Ve “Bizi birleştirenler, ayıran şeylerden daha fazla, hepimiz kardeşiz..”

Gerçekten kıskanılacak gibiydi. Eğer babası Theon ve Hypatia olmasaydı Öklid’in yazdığı “Elementler” adlı büyük dev eser günümüze kadar ulaşamayacaktı. “Neden ki?” diyenleriniz muhakkak olacaktır. Cevabı Hypatia’nın yaptıklarında gizli. Hypatia İskenderiye’deki okulunda matematik derslerinde geometriye çok önem vermiş ve tek el yazması olan Öklid’in kendi yazdığı eseri öğrencilerine vererek çoğaltmıştır. Fakat yukarıda da bahsettiğimiz gibi halkın bir kesimi Hypatia’nın insanlar üzerindeki bu etkisinden rahatsız oluyor, yaptığı bilim ve matematikle insanların farklı düşünüş tarzını benimsetmesi gitgide Cyril’in ekibini rahatsız ediyordu.

O zamanın İskenderiye Valisi Orestes’de Hypatia’nın dinleyicilerinden biriydi ve piskopos Cyril Vali Orestes’i kendisine rakip olarak görüyordu.Bu nedenle piskopos Cyril halkı kışkırtıyor ve Vali ile piskopos arasındaki anlaşmazlığa Hypatia’nın sebebiyet verdiği sanılıyordu!
Kısaca bu nedenlerden dolayı,piskopos Cyril cemaati Hypatia’nın değersiz olduğuna inandırmak zorundaydı.Bunu da İncil’den yaptığı alıntılarla destekledi;”Kadın sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir.Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim.Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Âdem sonra Havva yaratılmıştır.”Bu cümlelerle kışkırtılan cemaat Hypatia’nın yolunu kesmiş ve saçlarından sürükleyerek kiliseye götürmüştür.Onu canice taşlayarak öldürüp bedenini de yakmışlardır.

Hypatia böyle acımasız bir şekilde yok oldu ve Hypatia’nın ölümünden sonra yeni Plâtoncu okul da onunla birlikte yok oldu. Hypatia, ölümünden bu yana unutulmayan bir isimdir ve adeta bir efsane haline gelmiştir. Bilim ve sanat alanında sembol olan Hypatia hakkında zaman içerisinde şiirler, romanlar, oyunlar yazılmıştır. Feminist sanata da konu olmuştur. Feminist sanatçı Judy Chicago, 1979’da San Francisco modern sanat müzesinde açtığı sergide Hypatia’yı o şiirlerde güzelliği ile değil de tüm görkemiyle ünlü ve yetenekli kadınlarla birlikte göz kamaştıran bir akşam yemeğinde sunar.

Voltaire’e göre Hypatia, “bağnazlığın masum bir kurbanı; öldürülmesi ise yunan tanrılarıyla beraber, sorgulama özgürlüğünün de ortadan kalkışın bir simgesidir”. Voltaire bir aydınlanma filozofudur ve Hypatia onun muhalifliğinde sembol olarak kullandığı bir isimdir. Diğer yandan kendisine karşıt grup içerisinde “İskenderiyeli hayâsız bir öğretmen olarak kabul edilmiştir”.

Bugün farkında bile olmadığımız birçok matematik bilgisinin altında bu harika kadının imzası var. Çalışmaları Öklid’e ışık tutacak kadar önemliydi. Bunlar yaşanırken bir yanda Roma karanlık bir dönemden geçiyordu. Genel eğitim seviyesi çok düşüktü, bilgiye ulaşmak zahmetliydi, mesafeleri aşmak çok zordu. Kısacası tam bir Orta Çağ’ın yaşandığı dönemde, Hypatia bilime yaptığı katkılarla o döneme ışık oldu. Doğayı mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalıştı. Hypatia, matematik ve astronomi ilgili kitaplar da yazdı. Bu eserlerinden birinin adı “astronomik kanun”’dur. Eski olarak adlandırılan bilgileri yeniden açığa çıkarmış ve yeniden sunmuştu.

Canice katledilen Hypatia’nın isteği yanlızca bir kadın olarak bilimle uğraşmakta. Maalesef eserlerinden günümüze ulaşabileni yoktur. Bu gerçekle yüzleşmeli ve işte kadının neden geride kaldığı ve yüzyıllardır kadın olduğu için ne tür istismarlara kurban gittiğini anlamalıyız.
Ve bu yüzden kadınlar daima güçlü ve her alanda özgür olmak için daima dik durmalıdır.
Umarım bu yazıyı okuyan her kişi,erkek kadın fark etmeden kadınların ne zorluklarla günümüze geldiğini anlar ve hepimizin “insan” olduğu gerçeğini kucaklar.
Hypatia’nın hayatını, 2009 yapımı “Agora” adlı filmde de izleyebilirsiniz..
“Düşünme hakkını hep kullanmalısın, çünkü yanlış düşünmek hiç düşünmemekten yeğdir.”
-Hypatia

KAYNAKÇA;

Aktif felsefe dergisi sayı:67 ve sayı:72

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i

Transhümanizm çağı: Üst insan mi oluyoruz?

 İnsanlık tarihimiz bugüne her türlü badireler atlatarak; önceleri hayatta kalma güdüsüyle daha sonra alet yaparak ve en sonunda doğaya hükmederek muhtelif yollardan geçmekle sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme duracak gibi de değildir. Hayatını kolaylaştırmaya doğru gelişme sağlayan yaralarını saracak teknolojiye gelinen noktada; insanlık tarihi ne kadar savaş gibi utanç verici kötülükler yaşıyor olmasına karşın beraberinde çok iyi işler de yapmaktadır. Yerleşik hayatla medeniyeti de oluşturan insan ırkı barbarlık ve hayvani benliğini de arkasında kısmen de olsa bırakarak hümanizmi benimsemiş ve insana değer vererek medeniyet öncesi karanlığı gerisinde bırakmıştır. Hümanizmle sosyal hayatı etik ve normlarla düzen sağlayan, bilim yapan insan ırkı; artık makinelerle iş yapmakta ve makinelerle birleşerek üst insan çağına giriş yapmıştır bu yüzyılımızda. Nedir bu üst insan çağı? Transhümanizm çağı.. Transhümanizmi ne olduğunu irdeleyerek bu üst insan modelimizin ne olacağını göre