Ana içeriğe atla

Oryantalizm aslında nedir?

O R Y A N T A L İ Z M nedir?

Oryantalizm diğer adlarıyla Şarkiyat,Şarkiyatçılık ; "Batı'nın her açıdan Doğu'dan üstün olduğunu savunan ve insanları buna ikna etmeye çalışan ve bu amaç için her yolu kullanan bir düşünce sistemidir (!)
 Oryantalizm kavramının köküne indiğimizde Latincede “güneşin doğuşu” anlamına gelen “oriens” kelimesi ile karşılaşıyoruz kavramsak anlamı ise; “Müslüman doğu medeniyetinin din, dil, edebiyat ve kültürünü içine alacak şekilde bütün unsurlarını inceleyerek İslam Dünyası hakkında Batılıların sistematik bir bilgiye sahip olmalarını sağlayan, İslam ve Batı medeniyeti arasındaki mücadelede Batı uygarlığı lehine veriler elde etmeye çalışan bir akım” şeklinde tanımlanıyor.
Lakin kelime ve kavram olarak öyle olsa da içi boşaltılmış veya emperyal düzlemde hegemonyası gereği Batı toplumlarının doğuyu tahakküm altına almak için yaptığı çalışmalar olarak tanımın değişiklik göstermesi bu uzaklaşmada en önemli sebeptir.

Bu kavramın içi boşaltılıp yeni anlam vermede  Edward W. Said’in rolü çok büyüktür. Said’in “Oryantalizm” adlı çalışmasından sonra oryantalizme yüklenen olumsuz anlamlar artmıştır. Cemil Meriç’in “Bu kitabı biz yazmalıydık” dediği ve “Sömürgeciliğin Keşif Kolu” üst başlığını yine Meriç’in koyduğu bu kitaptan kaynaklı negatif etkilerinden dolayı oryantalistler kendilerine “oryantalist” denmesini reddetmişlerdir. Peki, Edward Said kavramda nasıl bir muhteva değişikliği yaptı ki adını bile taşımak istemez hale geldi bu oryantalistler? “Oryantalizm gerçek Doğuyu değil Şarkiyatçıların görmek istedikleri bir ‘Şark’ı aksettirir” cümlesi Said’in meramını ifade etmeye kâfi aslında.

Doğu ısrarla egzotik ve erotik bir yer olarak tanıtılır.
Masalsı, renkli bir yer. Ama üçkağıtçı ve yalancı insanlar diyarı...
Kadın bedeni, erotik dans, altına düşkünlük imajı yaratılır Doğulu için.
Dindarlık görünümlerinin altında aslında herkesin fuhuş yaptığı, küçük kızlara düşkün erkeklerin yaşadığı bir yerdir Doğu...

Doğu hayalcidir, tembeldir, uçkuruna düşkündür, akıl yerine duygusallık (iyi anlamda değil) egemendir.
Oysa Batı akılcıdır, emek ve akıl egemen bir yerdir.
Bu akımda Doğuyu anlatan resim, sinema, ve romanlar da Mekanlar hep tarihi yerlerden seçilir,Bazen de çöl ve sıcaklık... Sürekli bir erotizm vurgusu yapılmaya çalışılır. Hep oturan tembel insanlar...
 Hollywood sinemasında da Batı’nın kendi üstünlüğünü, kurtarıcı misyonunu, aklı temsil edişini Doğu ile ilgili oluşturduğu şiddet eğilimi, fantastik ve sezgisel bir düş dünyasında yaşaması, şehvet düşkünü tembel barbarlar imajı üzerinden bilinçaltılarımıza nasıl empoze ettiklerini görüyoruz.

Doğu pistir. Sokakları berbattır. Sinekler vardır her yerde. Elleriyle yemek yiyen pis insanlar vardır Doğuda... Her yere pisleyen...
Filmlerinde, romanlarında, resimlerinde konuyu o kadar ustaca ve farkettirmeden işlerler ki Doğuyu övüyorlar sanırsınız. Ama yukarıda işlediğim olumsuzlukları bilinç altına ustaca enjekte ederler...

Batı'nın Doğuya merakı çok eskidir. Ama Oryantalizm denen düşüncenin başlangıç tarihi olarak Napolyon'un Mısır Seferini başlangıç sayanlar çoktur.
Emperyalistler fetihlerini daha doğrusu işgallerini haklı çıkarmak için,Doğu halkını boş, ahlaksız, kaotik ve vahşi olarak sundu. Bu işgallere zemin hazırlamak için yeterli bir sebepti(!)
19. yüzyılda batının değişen sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı doğuyu bilmeyi kesin bir zaruret olarak kabul etmiştir. Batı, sadece sömürgeleştirme emelini değil modernite projesini yürütmek için de doğuyu bilmek zorundadır.
Doğudaki medeniyetler karşısında komplekse giren Batı'nın kendini dengelemek ve iyi hissetmek için kullandığı bir araçtır,
Oryantalizm...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sağcılık ve Solculuk nedir arasındaki farklar ve tarihsel kökeni..

Sahi siyasetteki "Sağcı" ve "Solcu" Kavramları Nerden Geliyor? Tarihsel kökeni nedir? Kendini, ‘Ben sağcıyım’ veya ‘solcuyum’ diye nitelendirilen arkadaşlar, şöyle bir toplanın bakalım. Sağcı kimdir, solcu kime denir, hep beraber öğrenelim; Sağcılık ve solculuk kavramlarının kökenini Fransız ihtilaline kadar geri götürebiliriz. Fransız ihtilalinin çalkantılı dönemlerinde 16.Laouis karışıklıkların daha fazla büyümemesi için halkı toplantıya çağırmıştı. Adı her ne kadar halk meclisi olsa toplantıda son söz ve veto hakkı kralın elindeydi. Halk ekmek derdindeyken,kral,soylular ve kilise varolan haklarını koruma ve daha fazlasını elde etme arzusundaydı. Bu mecliste kralın sağındakiler var olan düzeni savunurken,solundaysa halk destekçisi yenilikçiler vardı. Şöyle ki meşrutiyetçiler yani kralın yerinde kalmasını fakat bir meclisle yönetimi paylaşmasını savunanlar sağ tarafta oturuyorlardı. Muhafazakarlardı ve radikal değişim taraftarı değillerdi. Solda

Sevgi tüm kötülüklerin kaynağıdır.

B ugüne kadar hayatımıza çocukluktan itibaren tüm kavramsal etik değerleri hiç sorgulamadan, iç İnsanlık tarihi boyunca ihtiyaç duyduğumuz ve mukaddes bir duygu olan sevginin ne kadar elzem bir tutum olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir öyle değil mi? Peki sevginin iyilikle ve kötülükle ilişkisi nedir? Sevgi iyi midir kötü müdür? Sevgi kötülüğe dönüşebilir mi? Ne yazık ki evet. Sevdiği bir kadını bir erkek neden öldürür? Para ve güç sevgisi nedeniyle neden zulümler revaçta? Çocuk sevgisiyle ebeveynlerin çocuklarına olan faşizmi hiç de azımsanmayacak değildir. O halde neden? Sevgi tüm insanlığı kapsayan bir durum değil midir? Ne yazık ki pek de kapsayıcı görünmüyor. Çünkü birine ya da birilerine yahut bir gruba, dine, ideolojiye sevgi beslediğiniz vakit onun karşıtı olan her şeyin karşısında olup hatta nefret edersiniz. Sevginin seçim olduğu her halükarda apaçık olup beraberinde karşıtını oluşturduğu ve bununla beraber, bölünmelere yol açtığını ifade edebilir miyiz? Marks’ın sözleri i

Transhümanizm çağı: Üst insan mi oluyoruz?

 İnsanlık tarihimiz bugüne her türlü badireler atlatarak; önceleri hayatta kalma güdüsüyle daha sonra alet yaparak ve en sonunda doğaya hükmederek muhtelif yollardan geçmekle sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme duracak gibi de değildir. Hayatını kolaylaştırmaya doğru gelişme sağlayan yaralarını saracak teknolojiye gelinen noktada; insanlık tarihi ne kadar savaş gibi utanç verici kötülükler yaşıyor olmasına karşın beraberinde çok iyi işler de yapmaktadır. Yerleşik hayatla medeniyeti de oluşturan insan ırkı barbarlık ve hayvani benliğini de arkasında kısmen de olsa bırakarak hümanizmi benimsemiş ve insana değer vererek medeniyet öncesi karanlığı gerisinde bırakmıştır. Hümanizmle sosyal hayatı etik ve normlarla düzen sağlayan, bilim yapan insan ırkı; artık makinelerle iş yapmakta ve makinelerle birleşerek üst insan çağına giriş yapmıştır bu yüzyılımızda. Nedir bu üst insan çağı? Transhümanizm çağı.. Transhümanizmi ne olduğunu irdeleyerek bu üst insan modelimizin ne olacağını göre